AB'nin motoru durdu

 

‘Alman birliğinin başbakanı’ Helmut Kohl, cumartesi günü 80 yaşına girecek. Başbakan Angela Merkel ve birçok Alman, yaşlı kral Kohl’ün yeni yaşını onun şerefine güzel sözler ederek kutlayacak; ancak ülkesinin Avrupa’ya ve bilhassa zor durumdaki avro bölgesine mevcut yaklaşımı, onun Avrupalı mirasını yerle bir etme riski taşıyor.

Avrupa projesinin bugün niçin bocaladığını sorarsanız, başlıca nedenlerden biri Alman motorunun durması. Ve motorun niçin durduğunu da sorarsanız, kısa cevabı şu: Almanya, Britanya ve Fransa gibi, ‘normal’ bir ülke haline geldi. Tabii aklı başında olan herhangi birinin bize ‘normal’ diyeceği varsayımıyla...

Kohl’e en kötü yaşgünü hediyesi
Akıl hocası Konrad Adenauer’in izinden giden Kohl, Alman ve Avrupa birliğinin ‘aynı madalyonun iki yüzü’ olduğunda hep ısrar etti. O madalyon nihayetinde avro haline geldi. Seleflerinin çoğunluğu gibi Kohl de Avrupa entegrasyonuna iki nedenden dolayı bağlıydı: Öncelikle şahsi savaş tecrübesinden dolayı buna inanıyordu; ikincisi, entegrasyonun Almanya’nın ulusal çıkarlarına hizmet ettiğinin farkındaydı. Almanların ulusal hedeflerine, yani Almanya’yı barış ve özgürlük dahilinde yeniden birleştirme hedefine ulaşması, ancak komşularını ülkenin değiştiği ve kendisini Avrupa’ya entegre etmeye kararlı olduğu konusunda temin etmesiyle mümkündü. İşe yaradı da. Fırsat 1989’da beklenmedik şekilde doğduğunda, Kohl onu iki eliyle yakaladı ve bütün Avrupa bundan yarar gördü. Ortasında bütün ve özgür bir Almanya olmaksızın Avrupa da bütün ve özgür olamazdı.,

Kohl’e minnettarlık duyanların yaşgünü vesilesiyle kurduğu internet sitesine az önce bir kutlama mesajı göndermemin nedeni bu. Kohl büyük bir adam olup olmaması bir yana, büyük bir şey yaptı; tarih onu bunun için hatırlayacak.

Kohl’ün çift yönlü politikasının en önemli sonuçlarından biri, Almanya’nın sevgili ‘Deutschemark’ını bırakıp avroya geçmesiydi. O bunu herhalükârda yapmayı istiyordu belki, fakat Almanya’nın birleşmesiyle ilgili tarihi belgelere yakından baktığınızda şu açıkça görülüyor: Kohl aslında avroya, dönemin Fransa cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın Almanya’nın birleşmesine karşı sergilediği husumetin üstesinden gelmek bağlamında evet dedi. Kohl bunun ardından ülke içindeki büyük ağırlığını, yoldaşlarının avroya yönelik direnişini veya en azından gönülsüzlüğünü alt etmek için kullandı.
Birçok iktisatçı, bütün üye ülkelere aynı disiplini ve birliğin daha geri kesimlerine mali destek ihtimalini dayatan tek ya da en azından sıkı koordine edilmiş bir maliye politikasının yokluğunda, kalıcı bir ortak para birimi de olamayacağı uyarısında bulunmuştu.

AB’nin tarihin ilk safhalarında olduğu gibi, ekonomik entegrasyonun siyasi entegrasyonun katalizörü olacağı düşünülüyordu. Avro bölgesi siyasi birlik için bir mıknatıs olacaktı. Bunun yerine avro bölgesi Alman ihracatı için büyük bir pazar haline geldi. Böylece, niyet edilmeyen sonuçlar yasasının iyi bir tezahürü mahiyetinde, beklenen siyasi yarar hayata geçmezken, daha az beklenir bir ekonomik yarar ete kemiğe büründü. Fakat Avrupa ortak para biriminin tasarımındaki temel kusurlar varlığını sürdürdü. Söz konusu kusurlar bu yıl, bir Yunan nemesisi (intikam tanrıçası) biçimine bürünüp geri tepti.

Bugün başbakan olsaydı Kohl buna kuşkusuz bir sonraki adımı atarak karşılık verirdi: Yani AB’nin uzun vadeli politikalarına kısa vadeli maliyet karşısında öncelik verir, bir yandan da daha güçlü bir mali ve genel anlamda da siyasi birliğe doğru ilerlerdi. Ne var ki geçen zaman içinde Almanya farklı bir ülke haline geldi. Almanya birleşmeye kadar kişisel bellek, idealizm ve tarihsel sorumluluk gibi nedenlerle ‘süper Avrupalı’ olmak istiyordu; fakat bu nedenlerin yanı sıra kendi ulusal çıkarları için de böyle olmaya ihtiyacı vardı. Birleşme sonrası nihayet tam bağımsız ve egemen hale gelen Almanya’ysa artık buna ihtiyaç uymuyordu. 

Merkel sadece halkını dinliyor
Almanya’yı takip edenler o dönemde Adenauer’den Kohl’e uzanan Federal Cumhuriyet’in istisnai Avrupa bağlılığını sürdürüp sürdürmeyeceğini merak ediyordu. Yoksa Fransa ve Britanya gibi ulusal çıkarlarının peşinden giden, bu uğurda Avrupa kanallarını kullanmaktan çekinmeyen, gerekli gördüğünde başkalarını umursamayıp kendi işine bakan daha ‘normal’ bir ulus devlet haline mi gelecekti? Rusya’yla geliştirdiği özel ilişki sözgelimi enerji ihtiyaçlarının ikili anlaşmalarla güvenceye alınması, birleşme sonrası Almanya’nın hangi istikamete meylettiğine dair bariz bir işaretti. Şimdiyse o işaret, avro bölgesinin ilk tarihi krizine verdiği karşılıkla net bir sonuca ulaşıyor.

Bazıları bundan dolayı şahsen Merkel’i suçluyor. Eski dışişleri bakanı Joschka Fischer, iğneleyici biçimde eskinin Bayan Avrupa’sının Frau Almanya haline geldiğini öne sürüyor. Gerçekten de, bu temkinli, oybirliği düşkünü ‘merkez başbakanı’ Adenauer veya Kohl’ün stratejik cüretine sahip değil; fakat daha cüretli bir lider bile ülke içi kamuoyuyla ancak Merkel kadar ters düşebilirdi. Ve bulvar gazetesi Bild’in feryat figan manşetlerinden Alman anayasa mahkemesinin hasis kararlarına kadar, Almanların ‘Avrupa’ uğruna daha fazla fedakârlık etmeye razı olmadığı besbelli. Tercih hakları olsa, muhtemelen D-markın geri gelmesini isterler. Ya da kuzey Avrupa için güçlü bir ‘kavro’ oluşturup, sorumsuz güneyi zayıf bir ‘gavro’yla başbaşa bırakmayı yeğlerlerdi. Ekonomi dallı budaklı bir mesele, fakat bu ilkbaharda pekâla avro bölgesi için sonun başlangıcına, yani savaş sonrası Alman Avrupacılığının nihai ve en cüretkâr adımına tanık olabiliriz.

Kimsenin kızmaya hakkı yok
Şunu gayet açık söylemek isterim: Britanyalılar ve Fransızlar, Almanların kendileri gibi davranmaya başlamasından yakınmaya en son hakkı olanlardır.

Bu düpedüz ikiyüzlülük olur. Bunların yaşanıyor olması çok acı, çünkü uzun vadede Britanyalıların, Fransızların, Almanların ve bütün diğer Avrupalıların çıkarları Çin gibi devlerin ortaya çıktığı bir dünyada birlikte davranmamızı gerektiriyor, fakat Almanların da en az bizim kadar dar görüşlü ve at gözlüklü olma hakkı var.

Bu nedenle yakınmak yerine şu nihai ironiye işaret ediyorum: Avrupa’dan şüphe duyan Britanyalı Muhafazakârlar 20 yıl önce, birleşik bir Almanya’nın başımıza federal bir Avrupa süper devletini musallat etmesi ihtimaline karşı yaygarayı basmıştı. Hatta bazıları, “Dördüncü Reich doğuyor!” diye feryat ediyordu.

Bugün o Britanyalı muhafazakârlar yavaş yavaş iktidara geri dönerken, Alman birleşmesinin niyet edilmeyen sonucunun aslında daha Britanyalı bir Avrupa’nın ortaya çıkışı olduğunu görebiliyoruz:
Doğuya doğru yayıldıkça yayılmış, federal ilişkiler yerine hükümetler arası ilişkilere  önem veren, kendi ulusal çıkarlarını kendi bildiği yoldan gayet soğukkanlılıkla gözeten, Britanya ve Fransa’ya benzeyen bir Almanya. Bu manzaraya bakınca şunu dememek ne mümkün: Kohl’ün 80. yaşgünü sitesine tebrik mesajı göndermesi gerekenlerin başında eski Britanya başbakanı Margaret Thatcher geliyor. Yaşlı
kralın tebrikten memnun olup olmayacağı ise başka mesele. (31 Mart 2010)

 

Kaynak: Radikal