ABD'yle Çin'in petrol savaşı başladı

 

 'Terörle savaş', ABD'nin başta petrole ulaşmak olmak üzere çıkarlarını korumayı amaçlıyor. ABD?Rusya'yı kuşatmak ve Çin'in Hazar Denizi ve Ortadoğu'daki petrol ve doğalgaza hâkim olmasını önlemek isterken, ABD ve Çin arasındaki devasa küresel kaynak mücadelesi başlamış durumda

Britanya Başbakanı Gordon Brown'ın Britanyalı petrol şefleriyle Kuzey Denizi'nden daha fazla petrol elde edilmesini tartışmayı amaçlayan görüşmesini tetikleyen şey, petrolün varil fiyatının bir yıl öncesinden iki ve 10 yıl öncesinden 12 kat daha yüksek düzeye ulaşarak rekor kırması oldu. Sağlam bir kaynak olan petrolprices.com sitesi, petrolün litre fiyatının eylüle kadar yaklaşık 3 dolara ulaşacağını tahmin ediyor. CIBC World Markets'in baş ekonomisti Jeff Rubin de 'petrol fiyatlarının beş yılda yaklaşık iki katına yükseleceği' öngörüsünde bulunuyor. Bu, 2013'e dek petrolün varil fiyatının 270 dolar olması anlamına geliyor. Bu belki hükümetin şu anda Irak'ta yakında dağıtılacak petrol çıkarma izinleri pastasından yeni bir büyük dilim alması için BP'yi neden şiddetle desteklediğini ve ayrıca muhtemel petrol rezervinin öncelikli satın alma hakkını almak için Antartika'nın bir milyon metrekarelik deniz tabanının üçte birini topraklarına katma niyetini ortaya koyuşunu açıklar. Petrol için savaş cidden başlamış durumda.

En iyi yanıt Rimini Protokolü
Ama yeterince petrol var mı? Uluslararası Enerji Ajansı, piyasadaki satışa hazır petrol miktarının beş yıl içinde yetersiz kalarak fiyatları eşi görülmemiş düzeylere çıkaracağını ve Batı'nın OPEC'e (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) bağımlılığını artıracağını öngörüyor. Ve dünyanın en büyük petrol şirketlerinin başkanlarının da aralarında bulunduğu 175 yetkili ağzın hazırladığı 'Enerji Hakkındaki Acı Gerçekler' raporuyla, petrol endüstrisi bizzat ilk kez petrol ve doğalgazın 2015'e kadar tükeneceği tahmininde bulunuyor.
Bu krizin 2010-15 arası dünya petrol tedariği açısından jeopolitik etkileriyse saymakla bitmez. Ortadoğu'da yeni askeri müdahaleler ve çatışmalar riski yüksek. Dünya petrol rezervlerinin tamamının 2.5-2.9 trilyon varil olduğu tahmin ediliyor. 51 petrol üreticisi ülkenin yarısının 2006'da üretimlerinde düşüş ilan etmesine karşın, toplam rezervin yarısı çoktan tüketildi. OPEC dışı üretimin, Çin ve ABD'nin gelişmeye başlayan talebi ve Irak'ta üretilen petrolün sınırlı olmasıyla birlikte beş yılda tavan yapıp düşüşe geçmesi bekleniyor. Buna müteakip beş yılda OPEC'in azalan yetersiz kapasitesi muhtemelen artan bir biçimde (dünya talebindeki büyümenin hızına ve OPEC'in yeni kapasiteye ne kadar yaygın olarak yatırım yaptığına bağlı olan) kısa vadeli dalgalanmalara uyum sağlayamaz hale gelecek. İkincisi, siyasi nedenlerden ya da dahili karar alma mekanizmasının çok yavaş olmasından veya güvenlik çevresinde fazla husumet olmasından dolayı, üretim kapasitesini yeterince yüksek veya yeterince hızlı yükseltemeyebilirler.
Elbette, hiçbiri zerre kadar inandırıcı olmasa da, bu felaket senaryosundan çıkış yolları da mevcut. Yeni büyük petrol sahalarının bulunması tabloyu değiştirebilir. Ancak, yeni sahaların bulunması için milyarlar akıtılsa da, keşifler 1960'larda zirveye ulaştı ve son büyük yataklar 1970'lerde bulundu. Sadece Irak işlenmemiş süper-dev petrol sahalarına sahip. Ama neredeyse başa çıkılamaz olan sorun, yeniden elde edilebilirlik, düşük kalite petrol, düşük kalite rezervler veya her ikisi. Daha kötüsü, üretim ekonomik olmayabilir, çünkü bunlar çok düşük düzeyde net enerji kazanımı sağlarken, petrolün çıkarılması ve kullanımı için de bir o kadar enerji gerektiriyor. Ve sera etkisi yapan gazlarda muazzam bir artış, küresel bir Kyoto-sonrası anlaşmadan sağlanacak bir kazancı silip süpürecek bir turbo iklim değişikliği etkisi yaratabilir.
Ancak tedarikteki baskı, Çin'in patlayan büyümesinin OPEC dışı petrol üretiminin azalması ve OPEC'in kapasitesinde yavaş fakat merhametsiz bir düşüşe rastlaması nedeniyle kaçınılmaz olsa bile, yaklaşan kriz önemli talep sınırlamalarıyla hafifletilebilir. Her gün üretilen enerjinin yarısı heba olurken, ortalama bir arabayı yürütmek için harcanan enerjinin sadece yaklaşık yüzde 20'si aynı işi görmeye yeterliyken ve bazı enerji istasyonlarındaki üretim yaklaşık yüzde 35 düzeyindeyken, tasarruf için neden var. Ancak sorun, düzelmenin küresel anlamda dürüstçe ve krizi birkaç yıldan fazla geriye itmek için gereken sürede tamamlanıp tamamlanamayacağı. Ama talebi sınırlamanın en doğrudan aracı, petrol ithal eden ülkelere ithalatlarını, yılda yaklaşık yüzde 2 olarak seyreden dünya tüketim oranına uyacak biçimde azaltmalarını öneren Rimini Protokolü. Elbette temel sorun, en güçlü, petrole aç ülkelerin buna yanaşmamayı sürdürecek olması. Kyoto olmadıysa, niye Rimini olsun?
Tüm bunlar arasında en rahatsız edici olanı, ister arz ister talep açısından enerji politikalarında temel düzenlemelere girişmekten ya da yenilenebilir enerjiye önemli bir dönüş yapmaktan uzak olan büyük güçlerin, kalan sınırlı petrol rezervleri için kısa vadeli hırslı savaşlarını hep birlikte fiilen şiddetlendirmeleri. Irak'ta kazanılamaz bir savaş verilmesine rağmen, ABD Kongre Komitesi'ne sunulan kanıta göre, ABD Suudi ve İran'daki dahil Körfez petrolüne ulaşımı kontrol etmek amacıyla Irak'a hâlâ en az beş kalıcı büyük askeri üs inşa ediyor. Bir yeni muhafazakârın geçenlerde söylediği gibi, "Irak'tan çıkış planımızın olmamasının bir nedeni çıkma niyetimizin olmaması." ABD ayrıca başta Amerikalılar olmak üzere Batılı çokuluslu petrol şirketlerine gelecek 30 yıl için Irak petrol sahalarının kontrolünü verecek yeni bir Irak petrol yasası çıkarmak için bastırıyor.

İslam sadece ikincil aktör
ABD'nin, başta petrole ulaşmak olmak üzere, ekonomik çıkarlarını korumak için yürüttüğü 'terörle savaş' kisvesi altında 30 ülkede 737 askeri üssü zaten var.
NATO'nun Soğuk Savaş sonrası var olmaya ve genişlemeye devam etmesinin temel amacı, Rusya'yı kuşatmak ve Çin'in Hazar Denizi ve Ortadoğu'daki petrol ve doğalgaza hâkim geçişini önlemek. Bu, en büyük petrol ithalatçıları olan ABD ve Çin arasındaki adı konmamış devasa küresel kaynak mücadelesinin henüz yalnızca başlangıcı. İslam bu mücadelenin içine sürüklendi, çünkü rezervlerin çoğu İslam dünyasında, ama İslam sadece ikincil bir aktör. Batı'nın eski Rusya lideri Putin'e bariz saldırıları ve Putin'in demokrasinin altını oyduğu iddiaları, bu ülkede Batı yanlısı bir hükümeti başa geçirip Rus petrolüyle doğalgazına (Rusya bu iki karbonun ikisine birden başka herhangi bir ülkeden daha fazla sahip olan tek ülke) ulaşımı garanti etmek amacı taşıyor.
Mücadele, karakteristik olarak sülfürden yana fakir ve bu nedenle inceltme işlemi için ideal petrolün 66 milyar variline sahip olan Batı Afrika'ya da sıçradı. 2005'te ABD, Gine Körfezi'nden Suudi Arabistan ve Kuveyt'in toplamından daha fazla petrol ithal etti ve 10 yılda Afrika'dan, Ortadoğu'dan daha fazla petrol alması bekleniyor. Pentagon, kıta için Africom adlı yeni bir birleşik komuta ayarlıyor. Diğer yandan, Çin'in temel ham petrol tedarikçisi olan Angola, geçen yıl Suudi Arabistan'ı solladı. ABD'nin Afrika'daki askeri varlığını büyük ölçüde artıracak olan Africom'un, Çin'le artan petrol tedariği çatışmasını hedeflediğine şüphe yok.
Eski ABD başkan adayı Joe Lieberman'ın söylediği gibi, ABD ve Çin'in büyüyen talebi karşılamak için ithalatı kullanma çabaları, "Geçmişte ABD ve Sovyetler Birliği arasında nükleer silah adına yapılan yarış kadar sıcak ve tehlikeli bir petrol yarışını kızıştırabilir."

 

Kaynak: Radikal