Başkan Obama'nın bugünlerde Ağustos 2010 itibariyle tüm ABD savaş güçlerinin Irak'tan çekileceğini açıklaması kuvvetle muhtemel. Bu askerlerin çoğu, Taliban'ın her geçen gün güçlenmekte ve ABD destekli hükümetin zayıflamakta olduğu Afganistan'a gönderilecek. ABD, Irak'ta yaşadığı bozgundan ne kadar ders aldı?
Washington'un aldığı derslerden biri, bir "aciz devlet"le [failed state] savaşa girişmenin pek de iyi bir fikir olmadığı. Bu küçümseyici kavram, bir devletin aciz kalması durumunda yabancı müdahalenin meşru olduğu ve fazla direnişle da karşılaşmayacağını ima ediyor. Ancak ABD'nin son dönemlerdeki tüm dış politika felaketleri, yerleşik hükümetlerin büyük ölçüde çökmüş olduğu yerlerde yaşandı.
1983'te, 242 Amerikan denizcisinin havaya uçtuğu Beyrut; 10 yıl sonra Somali ve ardından da Saddam Hüseyin sonrası Irak. Devlet yapılarının zayıf olduğu toplumlar - ki bu durum, Afganistan'da hiçbir yerde olmadığı kadar geçerli-, kendilerini savunmak için gayet etkin ve ölümcül yöntemler bulabiliyorlar.
2003 yılında, elinde Kalaşnikofla hastanesini yağmacılara karşı son derece başarılı şekilde savunmuş olan bir beyin cerrahının bana söylediklerini hatırlıyorum: "Amerikalılar şunu akıllarından çıkartmamalı: Saddam Hüseyin bile bu ülkeye hükmetmekte zorlanıyordu".
Irak hiçbir zaman doğu Avrupa otokrasileri gibi olmadı. Saddam zamanında bile her Iraklı'nın bir silahı vardı. Iraklılar Saddam rejimi için değil ama kendi etnik/dinî cemaatleri veya ülkeleri için savaşırlardı. ABD'nin bir hatası, sırf Şii ve Sünni Araplar birbirlerinden nefret ediyor diye Irak milliyetçiliğinin etkili bir güç olamayacağına inanmalarıydı. Zaferin kazanıldığı inancı Amerikalı yorumcuları, Iraklıların, 50.000 kişilik geri hizmet birliğinin ülkede bırakılmasına itiraz etmeyeceğini varsaymaya itiyor. Böyle bir adım aynı zamanda, büyük zorluklarla ulaşılan Kuvvetlerin Statüsü Antlaşmasına da aykırı olacaktır.
Amerikalıların Irak'taki en önemli yanlışları politik bir hatadan değil, siyasi iklimi tek başların oluşturduklarına dair sabit fikirlerinden kaynaklanıyor. İyi veya kötü her ne olduysa Amerika'nın eylemlerinin sonucuydu. Yani, Amerikan kuvvetlerine karşı gelişen Sünni isyanı 2007'nin ikinci yarısından itibaren bitmeye yüz tuttuysa, bunun sebebi meşhur "akın"dı. Bölgeye 30.000 ek birliğin gönderildiği ve daha saldırgan stratejilerin benimsendiği gayet iyi biliniyor. Şiddetin azalmasının asıl sebepleriyse, son derece vahşi geçen iç savaşın ardından Şiilerin Sünnilere üstün gelmesi, El-Kaide'ye duyulan tepki ve Şii ölüm timlerinin çoğunun bağlı olduğu Mehdi Ordusu'nun yaptığı ateşkes çağrısıydı.
Eğer ABD'nin Irak'a müdahalesinin ispatladığı tek bir şey varsa, o da, Amerikalıların siyasi ve askeri ortamı canlarının istediği gibi şekillendiremeyecekleri gerçeğiydi. Öte yandan, gayet olumlu eleştirilerle karşılanan kitaplar, Iraklıların figüran rolü oynadığı ve Washington'da düğmeye basıldığı anda Irak'ta bir şeyler olduğunu iddia etmeye devam ediyor. Bu yanlış yorumlar önemli, çünkü "akın"ın sözümona başarısına dair yaygın efsane, Afganistan'da zaferin reçetesi olarak sunuluyor.
Irak'la Afganistan arasında yapılan hatalı benzetmeler Washington'u ilk defa olarak yanlış yönlendiriyor değil. 2001 sonu ve 2002 başında Taliban'la savaş sürerken Afganistan'daydım. Savaşın en çarpıcı yanlarından biri, ortada pek çatışma olmamasıydı. Önceden Taliban'la ittifakta olan savaş beyleri ve adamları evlerine dönmüşlerdi. Çünkü hem ABD uçakları tarafından bombalanmak istemiyorlardı hem de yüklüce rüşvet almışlardı. Çok az çarpışma oldu. Ancak birkaç ay sonra bir düşünce kuruluşunda çalışmak üzere Washington'a gittiğimde, Afgan savaşı, Amerika'nın askeri kudretinin bir kanıtı olarak gösteriliyordu.
Obama idaresinin, selefinin yaptığı ahmakça hataları tekrarlayacağına inanmak zor. İranlılar, 2001 ve 2003 yıllarında Başkan Bush'un nefret ettikleri iki düşmanlarını devirmiş olmasından o kadar büyük bir hayrete düşmüştü ki, böylesi bir akılsızlığın ancak Allah'ın hikmeti olabileceğine inanan bazı din adamları On ikinci İmam'ın dönüşünün ve Şii binyılının müjdesini vermişti.
ABD'nin Afganistan'daki askeri varlığını artırması, din ile milliyetçiliği yabancı müdahalesine direnmek üzere bir araya getirerek ters tepme riskini taşıyor. Lübnan'da Hizbullah'ın, Gazze'de Hamas'ın, Irak'ta Mehdi Ordusu'nun ve ABD'nin yok etmek istediği Afganistan'daki Taliban'ın asıl gücü buradan geliyor. Patrick Cockburn / The Independent, 26 Şubat 2009
Kaynak: Zaman