Abdulkadir Cezairi'nin masonluğuna dair!

Cezayir’in eşsiz milli ve İslami kahramanı Abdulkadir el Cezairi, masonluğun yayıldığı ve intişar ettiği bir dönemde yaşadı. Onun ismini de ısrarla masonluğa karıştırmak istediler. 19. asrın bir nevi masonluk asrı olduğunu nereden biliyoruz: Mehmet Arif Bey Mısır’da iken Bin Bir Hadis tercümesi gibi eserler telif etmiş ve bu eserlerinin satırları arasında Ezher hocalarının bir kısmının masonluğa heveslendiğini müdellel bir biçimde yazmıştır. Hatta sonraki dönemde Muhammed Ebu Zehra bile masonluğu içeriden tanımak için girdiğini ama yükseltilmediği için ilişkisini dondurduğunu ve hatta onlardan ayrıldığını söylemiştir. El Menar dergileri masonluğa giren alimler için mazeret arayan yazılarla doludur. Abdulkadir el Cezairi’nin masonluğa girip girmediği tartışmalı bir husustur. Lakin masonlar bu imajı yaymak ve böylece kendilerini meşrulaştırmak ve ötesinde İslamın kahramanlarını manevi anlamda tezyif ve hatta linç etmek isterler. Bazen linç fiziki surette gerçekleşirken bazen insanların manevi şahsiyetleri ve kimliklere yönelik olur. Manevi linçe konu şahsiyetlerden birisi de Abdulkadir el Cezairi’dir. 15 yıl boyunca Fransızlarla yokluk ve darlık içinde mücadele etmiş ve destansı kahramanlıklar ortaya koymuş bir isimdir. Teslim oluşu da bilahare Ömer Muhtar veya Şeyh Şamil de örneklerinde olduğu gibi hem insani hem de destansıdır. Masonlar onun bu özelliklerinden ve yönünden yararlanmak istemişlerdir.

Öncelikli olarak Abdulkadir el Cezairi sıradan bir insan değildir. Kendisine has özellikleri vardı. Ne kimse benzerdi kendisine ne de kendi benzerdi kimseye. Cezairi’nin ‘insancıl’ ve ‘hümanist’ yönünü masonları cezbetmiştir.

*

Eşsiz bazı özelliklerinden birisi İbni Arabi muhibbi ve hayranı olarak sivrilmesidir. Son devirde ismi İbni Arabi ile anılan ender şahsiyetlerden birisidir. Onun ötesinde Kadiri meşrep bir entelektüeldir. Mevakif gibi kitapları bu entelektüel yönünü ortaya koyar. Bu onun farklı bir yönünü ortaya koyar. Bir başka özelliği ise her demde ortaya çıkan şefkatidir. Neden Fransızlar karşısında teslim olduğu sorulduğunda, sorumluluk bilincini ifade eder:” Benimle birlikte Cezayir halkı soykırımdan geçirilmek isteniyordu.Buna ortak istemedim. Cezayir halkını feda etmemek için teslim oldum.”

1955 yılında sürgünde olduğu Şam’da Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında baş gösteren arbede sırasında 12 bin Hıristiyanı muhakkak bir ölümden kurtarmıştır. Bilahare Katolik Kilisesi kendisine nesiller boyu minnettar kalmıştır. Bunun gibi tutumlara karşı bir minnettarlık hissimidir midir bilinmez ama bu olaydan yüz yıl sonra Massignon İkinci Vatikan Konsili müzakerelerine Müslümanların da katılmasını sağlar. Bu insani ve vicdani yönü Batılıları çok etkilemiştir. Bu nedenle masonlar ona mason kulpu takarak faziletlerini kendilerine transfer etmek isterler. Sistematik olarak onun mason olduğuna dair spekülasyonlar üretirler. Dayandıkları veya ürettikleri deliller ise çürüktür. Masonlarla yazıştığı doğrudur ama bu onun masonluğa girdiğine delalet veya ispat etmez. Prof. Süleyman Bin Aziz, El Cezairi’nin kimseyle yazışmaktan imtina etmediğini, herkesi muhatap aldığını; bu meyanda masonlarla da yazıştığını lakin bu yazışmaların onun Masonlukla bağlantısına delil olamayacağını ifade etmektedir.

*

El Cezairi özgüveni yüksek bir direnişçi ve entelektüeldir. Mektuplaşmaları masonluğuna dair bir karine olarak istismar edilmekte ve mahiyetinin dışına çıkarılmaktadır. Büyük Şark Locası veya Fransa Localarına bağlı olduğuna dair iddialar ortaya atılmıştır. Oysa ki, El Cezairi gizli mahfillerden hiçbirine iltifat etmemiştir. Masonların terviç etmeye çalıştığı gibi onun şefkat damarları veya madenleri masonlukla değil İslamiyetle ve onun ötesinde kendinde meknuz olan Allah’ın bahşettiği temiz fıtratıyla alakalıdır. İlhamını İslamdan ve vicdanından almaktadır. Dördüncü Henri Locası da el Cezairi’ye kompliman yapmış lakin umduğunu bulamamıştır. Prof. Süleyman Bin Aziz, Cezayir kahramanı el Cezairi‘nin Fransız yazar Bruno Étienne’in ortaya koyduğu uzaktan tekris olduğuna dair iddiaları reddeder. El Cezairi İskenderiye Locasında tekris olmadığı gibi keza 1864 yılında Paris’e gittiğinde burada Dördüncü Hernri Locasında da masonluğa adım atmamıştır             ( http://www.echoroukonline.com/ara/articles/231603.html ).

Masonların el Cezairi’yi kendilerine mal etme girişimleri hayal ürünüdür. El Cezairi, 15 yıl boyunca kahramanca çarpışmış ve 1947 yılında da kahramanca teslim olmuştur. 100 yıl sonra açtığı çığır taçlanmış ve zafere ulaşmıştır. Onun faziletlerini masonluğa hamletmek istiyorlar. Hümanist ve mason muydu yoksa onu harekete geçiren vicdanı ve dini temiz duyguları mıydı? Yenilirken bile İslam’ın alemi ve nişanı olmuştur. Yenilirken bile değerlerini temsil etmiş ve onların muhafızlığını yapmıştır.

Kulu yenilse de el Hamra Sarayının duvarlarına nakşedildiği gibidir: Vallahu galibun ala emrihi.