Soykırım tanımları çetindir; ancak açık olan bir şey var ki; Ermeni iddiaları konusunda karar vermek Amerikan Kongresi'nin işi değildir.
1915'te Ermenilerin Türkler tarafından öldürülmesini soykırım olarak tanıyan tasarı ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nden (22'ye karşı 23 oyla) geçti. Bu onların üstüne vazife midir? Kararlarının doğru ya da yanlış olduğunu yargılamıyorum; bunu yapabilecek ehliyette değilim. Benim endişem, böylesine hoyrat bir müdahalenin ve kendine çektiği ilginin, insan davranışları yıllıklarında en adi suç olarak kaydedilmesi gereken bir suçu alçaltması ve bu suçu çoğunluğu cahil olan meclis üyelerinin siyasi bir olaya ve siyasi lobiler tarafından çok iyi finanse edilmiş bir kampanyaya çevirmesidir.
Neyse ki, onların bu haddini bilmez kararı kanunnamede yer almayacak. Başkan Bush'un siyasi çıkarlarla uyumlu bulmadığı için yasalaşmasını istemediği, Temsilciler Meclisi'nin 2007'deki benzer kararı gibi Başkan Obama da bu tasarının yasalaşmasını istemiyor.
Soykırım kelimesi ve tanımı ilk kez Polonyalı hukukçu Raphael Lemkin tarafından 1944 yılında kullanıldı. 1948'de Birleşmiş Milletler soykırım suçunun önlenmesine ve cezalandırılmasına ilişkin sözleşmeyi benimsedi ve soykırımı "ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu toptan ya da onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle gerçekleştirilen eylemler" olarak tanımladı. 1946 Nürnberg duruşmalarındaki sanıklar bu şekilde tanımlanmış bir soykırım suçuyla yargılanmadı; fakat mahkemeye delil olarak sunulan, sanıkların işlediği savaş suçlarının ana hatlarını belirleyen bir beyanname, sanıkları "bazı ırk ve toplumsal sınıfları ve ulusal, ırksal veya dinsel grupları özellikle de Yahudiler, Polonyalılar, Çingeneler ve diğerlerini yok etmek için işgal altındaki belirli topraklarda yaşayan sivil nüfusa karşı kasti sistematik soykırım -şöyle ki, ırksal ve ulusal bir grubu toptan yok etme- yapmak" ile suçladı. Birleşmiş Milletler'in 1948'de yaptığı soykırım tanımı, birçok uzmanın önerdiği farklı uyarlamalar ile eleştirel bir tahkike maruz kaldı (örneğin, "bir bölümünü" yok etme niyetinde olmak ne demek?). Yine de, meselenin özü eskisi gibidir.
Darfur'da son zamanlarda yaşanan katliamlar kafa karışıklığını daha da artırdı. Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin temyiz komitelerinden biri mahkemeye Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el Beşir hakkında soykırım suçundan dava açmayı önerdi; bu öneri Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin başka bir kolunun önceki kararını bozdu.
Soykırım tanımlarının mutabık olduğu unsurlar ışığında, bana göre, geçtiğimiz yüzyılda yaşanan ve açıkça soykırım olan iki vaka vardır; Yahudi soykırımı ve Ruanda katliamı. 1915'te Osmanlı İmparatorluğu'nun suçlu olup olmadığı tartışmaya açıktır. Mesele kaç kişinin öldüğü ya da hangi korkunç koşullarda öldüğü değildir. Asıl mesele, sistematik bir şekilde toptan bir yok etme niyetinin olup olmadığıdır. Aynı şekilde, Darfur ve Srebrenitsa'ya dair de şüphelerim var. Bazı liderlerin ve birliklerinin insanı dehşete düşüren muamelelerini tanımlamak için sayısız kelime mevcuttur; ama soykırım bunlardan biri olmayabilir.
Emin olduğum konu şudur ki bu yasal kelimeyi kullanıp kullanmama kararı, görgü tanıkları ve tarihçilerin de katkıda bulunacağı mahkemelere bırakılmalıdır; güvenilmez ahlaki otoritenin siyasetçilerine değil.
Marcel Berlins - 8 Mart 2010, Guardian
Kaynak: Zaman