Milyonlarca insan internetin özgür olmadığı ülkelerde yaşıyor. Çin ve İran gibi otoriter rejimlerde özenle hazırlanmış güvenlik duvarlarının arkasına hapsedilmiş insanların ifade özgürlüğü, hem ayrıntılı denetleme ve sansür sistemleriyle, hem de blog yazarlarını hapis, hatta ölümle bile tehdit eden sert yasalarla internet üzerinden ve günlük hayatta tehdit ediliyor.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Rodham Clinton ocak ayında internet özgürlüğünü güçlü bir biçimde savunarak, “Bütün insanlığın bilgiye ve fikirlere eşit derecede erişebildiği tek bir interneti destekliyoruz.
Ve dünyanın bilgi altyapısının, bizim ve başkalarının yaptıkları tarafından şekilleneceğini biliyoruz.”
Dışişleri Bakanlığı o günden bu yana dünya çapındaki diplomasi faaliyetlerinde internet özgürlüğünü masaya yatırdı ve bu alanda kamu-özel ortaklığını geliştirmek için internet sağlayıcıları ve sosyal medya şirketleriyle biraraya geldi. Otoriter rejimlerin sansürle ilgili gündelik işleri genellikle ihaleyle özel şirketlere dağıtmasından ötürü bu tür işbirliği kilit önem taşıyor.
Kongre de, 2009 ve 2010 bütçelerinde internet özgürlüğünü teşvik eden çalışmalar için 35 milyon dolarlık fon ayırarak internette açıklığa yönelik bağlılığını ortaya koydu. Bu para henüz harcanmış değil. Fakat Dışişleri Bakanlığı, 2009 bütçesinin internet özgürlüğü fonundan 5 milyon dolar verilmesini istediği kurumların adlarını nihayet onay için Kongre’ye gönderdi ve bu yılın bağışlarının dağıtılmasıyla ilgili süreç kısa süre içinde başlayacak.
Dışişleri Bakanlığı bu hayati meselede ilerlerken, sınırlı kaynaklarını en iyi nasıl kullanacağını dikkatle belirlemeli. Evet, internet özgürlüğünü garanti altına alacak sihirli bir değnek yok. Fakat mevcut fonlarla büyük iyilikler yapmak mümkün. Tahran’ın Haziran 2009’daki ‘Twitter devrimi’ne güç kazandırmış olan sansürü atlama tekniklerine yatırım yapmak muazzam ve ölçülebilir bir etki sağlayabilir.
Bu tür bir çözüm sorunsuz da değil; sözgelimi, söz konusu bilgisayar programının en tanınan sağlayıcısı, Çin’deki yasaklı Falun Gong tarikatıyla bağlantıları bulunan Küresel İnternet Özgürlüğü Konsorsiyumu. Çin’in ‘Büyük Güvenlik Seddi’nin arkasındaki kullanıcılar, hükümetleri tarafından yasaklanmış bir grubun ürettiği teknolojiye güvenmeyebilir. Fakat Dışişleri Bakanlığı yine de, fonları ciddi bir fark yaratma potansiyeline sahip olduğunu kanıtlamış kuruluşlara kanalize etmeyi ciddi ciddi düşünmeli. Bakanlık internet özgürlüğü konusunda daha bütünlükçü bir yaklaşımı deniyor, fonları çeşitli projelere yayıyor. Bu program devam ettikçe, seçilen çözümlerin faydalarını gözden geçirmek ve sonuç veren çözümleri ödüllendirmek merkezi önem taşıyacak.
Güvenlik duvarlarının veya engellerin olmadığı, insanların sansür veya hapis cezası korkusuna maruz kalmadan özgürce biraraya gelip kendilerini ifade edebildiği bir siber ortam, dünyayı ABD ve her yerdeki demokrasiler için daha güvenli hale getirecektir.
Kamu-özel ortaklığının devam etmesi, internet özgürlüğüne diplomaside öncelik sağlanması ve ayrılan fonların akıllıca kullanılması bu ideali gerçekliğe yaklaştıracaktır. (Başyazı, 21 Temmuz 2010)
Kaynak: Radikal