Bazı kimseler muhalefet saflarında yer alsalar da kime ve neye muhalefet ettikleri belli değildir. Cepheleri ve sınırları kırılgan ve geçişlidir. İslami literatürde, daha ziyade bunlara münafık denilir. Üçüncü yolu temsil ederler. Küfürle iman arasında gelgit halindedirler. Savaş literatüründe bunlara hain, dini anlamda da zındık denilir. Bunlar bulundukları topluluğun iradesini aşındırırlar ve düşmandan daha ziyade zarar verirler. Bunlara İspanya iç savaşında 'beşinci tabur' denmiştir. Şimdi ABD'nin Suriye'ye müdahalesi ele kulağında. Müdahaleye değişik nedenlerle onay veren de vermeyen de var. İster katılır ister katılmazsınız. Lakin katılma veya katılmama gerekçesini tahrif etmezsiniz.
Sözgelimi, Mısır'ın darbeci Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi, Cumhuriyet'ten Duygu Güvenç'in sorularını cevaplandırmış. Cumhuriyet gazetesi haniyse CHP kurmaylarının Mısır ziyaretinin öncüsü gibi veya ön alıyor. Konuyu sulandırmadan Nebil Fehmi'nin sözüne gelmek istiyorum. Mısırlıların yüzde 90'ı Türkiye ile ilişkilerin kesilmesini arzu etmesine rağmen kendileri bu iradeye perde oluyormuş! Ne kadar da Türkiye'yi düşünüyorlar! Kendileri Mısır halkını zor tutuyorlarmış. 'Erdoğan sabrımızı taşırmasın' sözünün arkasında demek ki bu zorlanma var. Acaba bu yüzde 90'ın arasında Mürsi'ye destek veren yüzde 52'de var mı? Nebil Fehmi millilikten de şunu anlıyor. Darbeyi biz tarif ederiz başkaları bizim namımıza darbeyi tarif edemezler. Katliamı da onlar tarif eder ve katliama temizlik de diyebilirler! Bu durumda, ABD demek ki, Mısır darbecilerinin kavramlarına tav olmuş bulunuyor. Hayrını görsünler.
*
Mısır'dan Suriye'ye gelecek olursak; işbirlikçi muhaliflerden olan Heysem Menna, Acilciler'in Başkanı Mihraç Ural gibi kimyasal silahların Türkiye'den gittiğini ve bunların muhaliflerce kullanıldığını iddia ediyor. Ölenlerin sayısını da asgariye indirerek 500 civarında veriyor. İslamcı muhaliflere bu kadar hasım olan ve onları bu kadar karalayan Heysem Menna sayı konusunda niye bu kadar titiz ve hassas davranıyor? Gözü dönmüş öteki muhaliflere niçin kıyamıyor? Yoksa suç Esat'ın üzerine kalırsa hafifletici neden olsun diye mi bu rakamı veya sayıyı veriyor? Şeytan ayrıntıda gizli. Uzun yıllar Mine Sualnier olarak tanıdığımız ve Paris'ten yazdıktan sonra 'tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanı' misali yeniden aramıza katılan Mine Kırıkkanat, Menna'yı keşfetmiş ve satırlarına veya sütununa misafir ediyor. Ona aziz misafir veya VIP konuk muamelesi yapıyor. Heysem Menna, Fikret Abdiç'in tıpkısı, aynısı ya da Suriye versiyonu. Adam 30 yıl önce aşk derdiyle Paris yollarına düşmüş. Aşk kaçkını iken muhalif olmuş. Özgürlük rüzgarlarıyla birlikte zoraki muhalifler kervanına katılmış ve durumdan vazife ve iş çıkarmaya çalışıyor. Bundan dolayı herkese göz kırpıyor. Özellikle Ruslara. Suriye'de en iyi politikayı Rusların izlediğini savunuyor. ABD'ye de muhtemel harekattan dolayı ateş püskürtüyor. Adam 30 yıl önce Suriye'de bir Hıristiyan kıza vurulmuş ve ailesinden istetmiş. Müslüman diye vermeyince de kaderine küserek Paris'e yerleşmiş. Aşk meşk veya aşk mevsimi bitince de savaş mevsiminde muhalif kesilmiş. Aşkta kaybetmiş muhalefette kazanmaya çalışıyor. Hesaplı ve kalleşçe! Acaba Mine hanımı ona meftun eden husus ortak duygular mı? Kaybedilen aşklar mı?
*
Kırıkkanat muvazaalı muhalifin şöyle bir cümlesini aktarıyor : "ABD, İngiltere ve Fransa, işin başından beri hata üstüne hata yaptılar, tarafları radikalleşmeye zorladılar. İslamcı mücahitlerin Suriye'ye gidişini engellemek için hiçbir şey yapmadılar. Şimdi yaptıkları Suriye'yi yerle bir etme planının neresinde demokrasi var?"
Acaba dediği gibi mi yoksa Suriye'de radikalizme yol açan rejimin halk hareketini sindirmek için başvurduğu güvenlik seçeneği midir? İkinci kademede, Batılıların müdahaleyi ağırdan alarak orada radikal unsurların yaygınlaşmasına zemin hazırlaması mıdır? Batılılar, Nusra örgütü gibi örgütleri terör kapsamına alarak Esat'a hizmet etmiş değiller midir? Batı'dan hatta Tunus'tan bile Suriye'ye gitmelere karşı müsaade edildiği haberleri doğru mudur? Rejim gibi kimyasal silahların Kaide veya türevleri tarafından kullanıldığını ve bunun ilk olmadığını da savunuyor.
Bir zamanlar Bosna'da da İslami direnişçiler nedeniyle laik direnişi örgütleyeceği gerekçesiyle Fikret Abdiç de aynısını yapmış ve Hırvatlar tarafından himaye görmüş ve milli hain haline gelmiştir. Deje vu misali Suriye'de de aynı sahnelerle yeniden karşılaşıyoruz. Fikret Abdiç de laikliği bir ihanet gerekçesi olarak kullanmış ve Bosna en zor günlerini yaşarken o laik bir ayrılıkçı devlet peşinde koşmuştu. Heysem Menna, laikliği gerekli ve yeterli ortak bir payda olarak görüyorsa muhalefette ne işi var? Esat safları neyine yetmiyor? Yoksa derdi muhalifler arasında kargaşa meydana getirerek onları zayıflatmak mı? Mine Kırıkkanat gibi bedava dava avukatları ve tercümanlar bulmuşken niye olmasın?
Eski Yugoslavya döneminde komünist parti üyesi olan Abdiç, aynı zamanda ülkenin en başarılı gıda ve tarım işletmelerinden Agrocomerz'in de de yöneticisiydi. Komünizmden serbest piyasa ekonomisine geçiş döneminde Parti'nin bazı yerel yöneticisiyle birlikte "Bu şirketin milyonlarca dolarını zimmetlerine geçirmek" iddiasıyla hapse girdi. Ancak 1990'daki ilk serbest seçimlerde Abdiç, İzzetbegoviç'ten daha fazla oy kazanarak hükümette yerini aldı. Daha sonra beklenen oldu ve Abdiç hükümetten ayrılıp, 13 bin kişiye iş verdiği, destek tabanının en fazla olduğu Bihaç'ta kendi "krallığını" kurdu. Eylül 1993'de ise, 50 bin Müslüman'ın yaşadığı bölgenin kuzeyini özerk ilan ederek, kendini devlet başkanı ilan etti, Sırp ve Hırvatlarla "saldırmazlık" antlaşması imzalayarak Bosna ordusuna karşı savaşa girdi. Fikret Abdiç, bu yılın başlarında Hırvatistan'da yatmakta olduğu Pula'daki Cezaevi'nden tahliye oldu. En az üç Bosnalının işkenceyle ölümünden ve en az beş bin kişiyi de kamplarda alıkoymaktan sorumlu tutulan Abdiç, 2003 yılında Karlovac'da 20 yıl (2005′te 15′e indirildi) hapis cezasına çarptırılmıştı.