Avrupa Birliği'nin geçen hafta zirvede aldığı karardan sonra girdiği yeni dönüşüm süreci Türkiye’yi nasıl etkileyecek?
Soruyu daha açık şekilde soralım: Acaba bu yeni durumda Türkiye’nin AB üyeliği şansı artıyor mu, azalıyor mu?
Açıkçası şu anda bunun yanıtını vermek çok zor. Nitekim konuştuğumuz uzmanların da bu konuda farklı görüşlere sahip olduğunu görüyoruz.
Bunun başlıca nedeni, kesin bir hüküm vermek için, zamanın erken olmasıdır. Zirvede alınan kararın detayları ve uygulanışı konusunda büyük belirsizlikler var. Bunların açıklık kazanması için ancak önümüzdeki mart ayında hazır olacağı bildirilen Mali Birlik Sözleşmesi’nin yayınlanmasını beklemek gerek.
Şimdilik zirvede alınan kararın ışığında bilinen şey, genel hatlarıyla, AB’nin mali alanda yeni bir yapılanma ve böylece bir transformasyon dönemine girmekte olduğudur.
* * *
Oldukça tartışmalı ve gergin geçen zirveden çıkan sonuç, AB’nin özellikle temel mali konularda farklı viteslerde yoluna devam edeceğidir.
Kuşkusuz bu, bazılarının iddia ettiği gibi, birliğin dağılacağı veya çökeceği anlamına gelmiyor. AB varlığını ve entegrasyonunu iki ya da daha fazla “çember” veya “halka” şeklinde sürdürecektir.
Zirvede euro bölgesine dahil ülkeler ve onlara belirli oranda destek sağlayan bazı üyelerle İngiltere arasında ciddi bir ayrışma olduğu açık. Sonuçta yönlendirici bir “Alman-Fransız ekseni”nin oluştuğu da bir gerçek.
Zirvede alınan karar, ayrıca AB’nin Brüksel’deki merkezini (Komisyonu) sıkı bir mali disiplin kurmak ve kuralları gerekirse cezai yaptırımlarla uygulamak konusunda en yetkili otorite haline getirmektir.
* * *
Bu gelişmeler kuşkusuz -hangi “halka”nın içinde olurlarsa olsunlar- üye ülkeleri doğrudan ilgilendiriyor.
Ancak AB üyeliğini bir devlet politikası olarak benimseyen Türkiye’nin de bu olup bitenleri yakından izleyip yeni duruma göre stratejisini ayarlaması gerekir.
İlk bakışta AB’deki yeni süreçte “Alman-Fransız ekseni”nin hâkim duruma gelmesi, buna karşılık İngiltere’nin konumunun zayıflaması, Türkiye açısından olumsuz gözükebilir.
Almanya ve Fransa’nın yeni dönemde daha hâkim konuma gelecekleri varsayılsa dahi, Sarkozy ve Merkel’in Türkiye ile ilgili politikalarının -Türkiye ile AB arasındaki uzun katılım müzakereleri süresince- hep devam edeceğini söyleyemeyiz. Kaldı ki Sarkozy’nin -ve de Merkel’in- tekrar seçilecekleri de şüpheli...
İngiltere’nin zayıf duruma düşmesi, Türkiye’yi onun desteğinden mahrum etmez. Onun gene de AB organları içindeki etkisi devam edecektir. Ne de olsa, euro bölgesi içinde de Türkiye’nin üyeliğini savunan epey ülke vardır...
* * *
AB’nin giderek iki veya daha fazla çemberli veya halkalı bir topluluk haline gelmesi, Türkiye’nin üyeliği konusunda yeni perspektifler yaratabilir.
Türkiye’nin ulusal egemenliğin paylaşılması ve entegrasyon konusunda -İngiltere gibi- oldukça hassas olduğunu unutmamalı.
Tabii AB’deki yeni oluşumun tam olarak ne şekil alacağını, ancak önümüzdeki aylarda göreceğiz. Bu arada Türkiye -AB müzakere sürecinde mevcut tıkanıklığın giderilmesi konusunda bir değişiklik beklemek zor. Şimdi AB kendi derdiyle uğraşıyor. Üstelik Türkiye de gelecek temmuzdan itibaren Kıbrıs Rum başkanlığı nedeniyle AB’ye daha mesafeli davranacak...
Özetle, AB’de olup bitenlerin kısa vadede Türkiye’nin Birlik ile ilişkileri üzerinde fazla bir etkisi olmayacaktır.