Amerikalı yetkililer altmış yıldan fazla bir süre, Türkiye'ye sâdık bir Amerikan müttefiki nazarıyla baktılar. Washington, Soğuk Savaş boyunca Türkiye'yi vazgeçilmez bir “güneydoğu çıpası” olarak gördü. Soğuk Savaş sona erdiğinde, Amerikan dış politika câmiasının birçok üyesi, Türkiye'nin Amerikan güvenliği adına öneminin daha önce hiç olmadığı kadar arttığında ısrar ettiler. George W. Bush yönetiminde savunma bakanı yardımcılığı görevini yürüten Paul Wolfowitz, uluslararası sistemde bir avuç “kilit taşı güç” bulunduğunu, Türkiye'nin bu listede en başlarda yer aldığını savunan uzmanlar arasındaydı. Türkiye yanlısı analistler, Soğuk Savaş sonrası çevrede Türkiye'nin, NATO'nun güneydoğu çıpası olmakla kalmayıp bunun yanısıra Ortadoğu ve Avrupa arasında değerli bir köprü olduğunu, İslam dünyasına özellikle de Sovyet enkazından yükselen Orta Asya'ya batılı, seküler nüfuz için değerli bir kanal olduğunu savundular. Ancak son yedi-sekiz yıldır Türkiye'nin uluslararası davranışları, ABD yetkilileri ve dış politika câmiası arasında fark edilir bir rahatsızlığa yol açtı. ABD-Türkiye ilişkilerinde bir soğuma baş gösterdi ki daha da kötüleşmesi muhtemeldir.
İlişkilere ilk darbe, Amerikalı liderlerin Irak'a karşı eli kulağındaki çatışma için Türk topraklarından kuzey cephesi açma izni istedikleri 2003 yılı başlarından geldi. Türk liderler bu harekât için büyük miktarlar talep ettiler (denilene göre 30 milyar dolardan fazla). Washington öyle pek de örtülü olmayan bu haraca rıza göstermiş olsaydı bile Ankara'nın anlaşmaya uygun hareket edip etmeyeceği de açık değildi. Bush yönetiminin kötü talihine, geleneksel Kemalist laik partilere 2002 Kasım'ında yaşattığı seçim hezimetinin ardından Adalet ve Kalkınma Partisi'nin liderliğinde İslamci bir hükümet iktidardaydı. Bu hükümet, müslüman bir ülkeye karşı bir diğer Amerikan savaşını destekleme eğiliminde değildi.
Washington, bu mâcera için laik Türk ordusundan da destek alamamıştı – Amerikan müttefikinin nankörlüğünden şikayet eden Amerikalı askeri liderlere acı duygular yaşatmış bir husustur. Fakat Saddam Hüseyin'in yerinden edilmesinin muhtemel etkilerinden Türk komutanlar da en az sivil politikacılar kadar endişe duyuyorlardı. Onların görüşüne göre, böyle bir adım, Birinci Körfez Savaşı ve kuzeyde uçuş yasağı dayatmasının Irak'ın Kürt bölgesinde 1990'ların başında çoktan yol açtığı problemleri daha da azdıracaktı. Saddam'ın devrilmesinin, Bağdat hükümetini ölümcül derecede zayıflatacağına ve Kuzey Irak'taki Kürt ayrılıkçısı güçlerin zıvanadan çıkmasına imkan tanıyacağına inanıyorlardı.
Türkiye için küçük bir mesele değildir bu. Ortadoğu'daki Kürt nüfusun yaklaşık yüzde 20'si Irak'ta yaşamaktadır fakat yüzde ellisi de Marksist PKK eliyle düşük yoğunluklu isyanın sürdüğü Türkiye'nin güneydoğusundadır. Kuzey Irak'taki Kürt siyasi varlığı, Türk devletinin birliğine potansiyel bir tehdit olarak görülmüştür.
Irak'la ilgili olarak Amerikan ve Türk bakışları arasındaki yarık, Saddam rejiminin devrilmesinden bu yana uçuruma dönüştü. Türk liderler, Tahran'ın Başbakan Nuri el Maliki yönetimindeki Şii hükümetle sıcak bağlarının özetlediği üzere, İran'ın Irak'ta nüfuzunun arttığını gördüler, ki Türkiye'de neredeyse hiç kimsenin hoşnut olmadığı bir gelişmedir. Ankara nokta-i nazarından daha kötüsü, Irak Kürdistanı'nın bu aralar fiyakalı duran de facto bağımsızlığıdır. Bu istenmeyen gelişme, hem askeri hem de sivil Türk liderler nazarında, miyop Amerikan politikasının kaçınılmaz ürünüdür ve haliyle bu politikaya köpürüyorlar.
Irak Kürdistan'ı de facto bağımsızlığını pekiştirirken, örgüt lideri Abdullah Öcalan'ın yakalandığı 1999'dan beri hafifleyen PKK isyanı, işleri daha da kötüleştirmek üzere tekrar alevlendi. PKK'lılar Irak'taki Kürt topraklarını Türkiye'ye karşı saldırı düzenledikleri bir sığınak olarak kullandılar. Ankara'nın bu durum ve Bölgesel Kürt Yönetimi'nin PKK'lılara karşı harekete geçmede düştüğü zaafiyet hakkında Washington'a yaptığı şikayetler arttıkça arttı.
Ordunun baskısı altında kalan Türk yönetimi nihayet 2007 yılı sonlarında PKK sığınaklarını temizlemek amacıyla Kuzey Irak'a saldırı düzenleneceğine dair Washington'ı uyardı. Kıdemli NATO müttefiki ve Irak'taki en Amerikan yanlısı hizbin savaşa düşme ihtimali karşısında, Amerikalı yetkililer Ankara ve Bölgesel Kürt Yönetimi arasında aracılık yapmaya çalıştılar. Washington en nihayet müdahalenin kapsamını daraltma konusunda Türk ordusuna hâkim olurken, Türk kuvvetleriyle doğrudan karşı karşıya gelmekten sakınması için Kürt rejimine baskı yaptı. Ancak taraflardan hiçbiri de bu düzenlemeden memnun olmadı ve Türkiye yeni saldırılar düzenlemekle tehdit ederek heyecan yaratmaya devam ediyor.
Ankara'nın davranışı en azından Washington'ın Irak'taki sıkıntılı askeri misyonunu karmaşıklaştırdı ve Amerikalı yetkililer mutsuz, ki anlaşılır bir durumdur. Türk hükümetinin, Irak'ın petrol zengini Kerkük bölgesinin Bölgesel Kürt Yönetimi'nin kaza yetkisine girmesine müsamaha göstermeyeceğine dair defalarca yinelediği uyarı da gittikçe artan bir gerilim kaynağı.
Washington nokta-i nazarından, Türkiye, söz konusu olan Irak politikası olduğunda, müttefik gibi hareket etmiyor. Ankara nokta-i nazarından ise ABD'nin Irak politikası sakar, at gözlüğünden bakıyor ve önemli Türk çıkarlarına zarar veriyor. Bu ihtilaf, ABD-Türkiye ilişkilerinde farkedilir derecedeki kötüleşmenin katalizörü belki de birinci katalizörüdür.
Ancak, dış politikada gittikçe artan soğumanın kaynakları daha derinlerde yatıyor. Ankara, ABD dâhil geleneksel NATO müttefikleriyle olan bağlarının üzerindeki vurguyu kasıtlı olarak kaldırıyor ve müslüman dünya ile, özellikle de Arap uluslarıyla güçlenen bağlantılarına daha fazla vurgu yapıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan hükümeti kendisi ile Washington'ın fena halde gözden düşmüş Irak politikası arasına mesafe koymanın yanısıra İran'la ilgili olarak da kilit farklılıklar ortaya çıktı. Ankara, İran hükümetinin bâriz şekilde nükleer silah imâli arayışında olmasından dolayı bu ülkeye başını ABD'nin çektiği çok taraflı müeyyide stratejisine de karşı çıkıyor. Washington'ı hayal kırıklığına uğratan bu duruş, Türkiye'yi Çin ve Rusya ile aynı kampa yerleştiriyor. Ama ne ki Ankara'nın Moskova'yla genel yakınlaşma politikası ile de tutarlıdır bu. Türkiye, enerji konusunda Rusya ile yakın işbirliği içinde olmanın yanısıra diğer meselelerde de eski hasmına meylediyor. Dikkat çekicidir, Türk hükümeti, Rusya 2008'de Gürcistan'a savaş açtığında Amerika'nın Rusya'ya karşı kızgın tepkisine omuz vermedi. Türkiye, ABD'nin Gürcistan ve Ukrayna'yı NATO üyesi ülkeler listesine ekleme amacına - Moskova'nın kendi çıkarlarına aykırı bulduğu bir hamledir - pek yardımcı olmuyor.
Eğer ki Washington, Türkiye ve Rusya arasında gittikçe artan dostane ilişkiler hakkında mutsuzsa, Türkiye ve İsrail arasında tırmanan husûmetten dolayı daha bir mutsuzdur. İsrail ordusunun Gazze saldırısı sırasında Ankara'nın lafını esirgemeyen eleştirisi, İsrail-Türkiye ilişkilerinin kötüye gittiğinin en somut göstergesidir. Başka göstergeler de var. İsrail dışişleri bakan yardımcısı, diğer davranışları bir yana, bu yılın başlarında Türk büyükelçisini ev sahibinin koltuğundan apaçık daha aşağıda duran bir koltuğa oturtup onu müdürden azar işitmek için bekleyen bir öğrenciye benzeterek aşağıladığında, ilişkiler dibe vurmuştu. Türkiye ve İsrail arasında buz kesen ilişkilerin ABD-Türkiye ilişkileri üzerinde daha olumsuz etkileri oldu. Amerika'nın bölgedeki en gözde müttefiki ile Ankara'nın arasının gözle görülür şekilde nahoş olması, Washington'ı derinden üzdü.
Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nin Osmanlı imparatorluğunun son yıllarında cereyan eden Ermeni soykırımını kınayan bir yasa tasarısına onay verdiği geçen ay, Türkiye-ABD ilişkileri son bir darbe daha yedi. Bu başlıkla ilgili önceki kararlar daha önceleri her daim Komite'de takılmıştı. Son oylamaya Türkiye'de büyük bir tepki verildi ve Ankara, Washington büyükelçisini birkaç haftalığına geri çekti.
Kongre liderleri ve hatta Türkiye'nin ABD ordusundaki dostları, Ankara ile siyasi ve güvenlik ortaklıklarının güvenilirliği hususunda düşünüp taşınırken, Obama yönetimi Türkiye ile yakın bağlar tesis etme amacından vazgeçmiş değil. Kolay bir iş olmayacak ama. Washington ve Ankara arasındaki dış politika farklılıkları hem çok hem de derin. ABD'nin ileride bu kilit taşı güçle en iyi halde sallantılı bir ilişkisinin olması muhtemeldir.
Kaynak: National Interest
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı