Obama yönetiminin Tayvan'a silah satışı meselesi üzerinde Washington ve Pekin arasında çirkin bir ağız dalaşı yaşandı. Amerika 6.4 milyar dolarlık silah satışı yapacağını geçen hafta Cuma günü resmen duyurur duyurmaz Pekin sert açıklamalarla ve misilleme niteliğindeki tedbirlerle cevap verdi. Dışişleri Bakan Yardımcısı He Yafei, fırçalamak üzere ABD büyükelçisi Jon Huntsman'ı çağırdı. Pekin, karşılıklı askeri değişim programlarını askıya aldı ve Tayvan'a gidecek olan silahların üretim ve dağıtımında dahli olan Amerikalı şirketlerine müeyyide uygulamakla tehdit etti.
Amerika'daki yaygın kanaate göre vaka büyük bir mesele değil. Rahat bir bakışa sahip olanlar Çin'in tepkisi, önceki silah satışlarına verdiği tepkilere paralel olduğunu ileri sürüyorlar. Muhakemelerinin sonucu olarak da bu son yaygara dinecek ve ilişkiler çok geçmeden normale dönecektir diyorlar. Belki de. Ama silah satışı resti, ABD-Çin arasında gerilim artıran bir dizi olayın sadece son halkası. Bu gerilimler ekonomik, diplomatik ve güvenlik ihtilaflarını kapsıyor.
Amerikalı yetkililer, Obama Beyaz Saray'a yerleşmeden önce de Çin'e küresel sahada haksız üstünlükler sağladığına inandıkları - Yuan'ın değerini düşük tutmak, Amerikan ürünlerinin keyfi olarak Çin pazarından dışlanması gibi - çeşitli uygulamalardan sızlanıyorlardı. Başkan Barack Obama'nın Çin'den ithal edilen lastiklere geçen yaz ceza tarifesi uygulamaya başlaması, ABD'nin sabrının tükendiğinin işaretiydi.
Sıkıntılar ticari meselelerle sınırlı değil. Washington uzun zamandan beri Pekin'i Kuzey Kore ve İran nükleer programlarına daha sert bir tutum sergilemesi özellikle de bu iki ülkeye karşı daha sert ekonomik müeyyidelere destek iradesi sergilemesi için dürtüyor.
Amerikalı yetkililer Obama'nın Çin ziyaretinde Başkan Hu Jintao ile yaptığı zirve toplantılarının Washington'ın şikayetleriyle ilgili ilerlemeler sağlamasını ümit ediyorlardı. Bu gerçekleşmedi. Çin liderleri Obama'nın politika değişimi taleplerine ters yanıt verdikleri gibi bir de Çinlilerin Obama'ya aşağılamanın eşiğinde bir saygısız tutum sergiledikleri yönünde yaygın bir algılama vardı Amerika'da. Bu muamele, Obama'nın yurtiçi muhaliflerine bol miktarda propaganda malzemesi verdi.
Administration leaders hoped that the summit meetings with President Hu Jintao during Obama's visit to China would lead to progress on Washington's grievances. That did not happen. Not only did Chinese leaders largely rebuff the president's requests for policy changes, there was a widespread perception in the US that the Chinese treated Obama with a dismissive attitude that bordered on disdain. Eleştirmenler, Obama'yı Çinlilere “el pençe divan durmakla” suçladılar ve Obama'nın önemli Amerikan çıkarlarını savunamadığı, diplomaside hafif siklet kaldığı Çin zirvesinin teyidindedir diye ileri sürdüler. En çarpıcı olanı, Pekin'deki performansıyla ilgili olarak Obama'nın sâdık müdaafilerinin sayısı çok azdı.
Karbon salınımı azaltılmasıyla ilgili Kopenhag'daki iklim değişikliği zirvesinde anılan ciddi tedbirleri desteklemede Çin'in sergilediği gönülsüzlük, Washington'la ilişkilere bir katkıda bulunmadı. Çinliler yüksek öncelikli Amerikan hedefinde Obama yönetimine bir kez daha karşı koyar gibi göründü.
Fakat Çin'in de Amerika'yla ilgili olarak kendi şikayetleri var. Çinli yetkililer Amerika'nın devasa bütçe açıkları hakkındaki şikayetlerini hem açıktan hem de üstü örtülü bir şekilde ifade ettiler. Onların kanaatine göre Washington müsrif mâli uygulamaları, Çin'in elindeki dolar mevcudunun değerini azaltacak enflasyonist bir helezonu harekete geçirebilir.
Çin liderleri Washington'un Kuzey Kore ve İran'a karşı sertleşme ihtiyacı hakkında verdiği derslerden de bezmiş gibi duruyor. Pekin'in görüşüne göre nükleer meselede ilerleme sağlanamamasından bu iki rejimin boyun eğmeyen tutumu ne kadar sorumluysa bu ülkelerin güvenlik kaygılarını ele almada Amerika'nın sergilediği dik kafalı isteksizlik de bir o kadar sorumludur. Dahası, Çinli yetkililer kendilerinden Çin'in hayâti çıkarlarını baltalayacak tedbirler almalarının istendiğine inanıyorlar. Kuzey Kore'yi önemli bir stratejik tampon olarak, İran'ı ise hayâti bir enerji tedarikçisi olarak görüyorlar ve her iki rejimi de karşılarına almada aşırı gönülsüzlük sergiliyorlar. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın İran'a karşı daha sert müeyyideleri onaylamadığı takdirde Çin'in uluslararası câmia içerisinde “tecrit edilme” riski alacağını söylediği sert yorumunun hemen ardından aynı gün Tayvan'a silah satışının ilan edilmesi, Pekin için bardağı taşıran son damla olmuş olabilir.
Yaygın kanaatin aksine, Çin Dışişleri Bakanlığı'nın silah satışına tepkisi, önceki tepkilerden ayrılan bir unsuru içermektedir. Çin daha önceleri böylesi işlemler için Amerikan şirketlerine müeyyide uygulama arayışına hiç girmemişti. Kaydadeğer bir tırmanma bu ve Dünya Ticaret Örgütü üyesi olarak Pekin'in mükellefiyetleriyle çelişmektedir. Yaygın kanaatin haklı çıkması, son ihtilafın gözden kaybolmasını umut edilebilir. Ama delillerin büyük bir kısmı, Amerika-Çin ilişkilerinin üzerinde fırtına bulutlarının oluştuğunu gösteriyor.
Dünyanın en büyük ekonomisi ve onun yakın gelecekteki ana rakibinin kısa bir süre zarfında alenen hasımlar olması muhtemel değil ama havada dikkat çekici bir soğuma var.
Kaynak: Cato
Özgün başlık: Storm Clouds Ahead for U.S. And China
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı