ABD terörle savaşı çocukça idare ediyor


 
İslami toplumların küçük bir kesiminden gelen tehdidi tüm Müslümanlara atfeden ABD'nin, bu tehdidi ele alış biçimi de çocukçaydı. Saldırıların Amerikan gücünün dünyadaki izdüşümüyle başa baş gittiği de anlaşılmalı

ABD Müslüman toplumlardan çıkan türlü türlü sesler ve eylemlerle nasıl başa çıkacağını bilemeyen, kafası karışık ve gergin bir ülke. Kamu alanında ne zaman dış politikadan bahsedilse mutlaka 'İslamcı aşırılık yanlıları', Hamas, Hizbullah, İran, Sadr ve ABD'nin sevmediği diğerlerinin 'terörizm' ve 'şiddeti'nden dem vuruluyor.
ABD'de bu konular üzerine dönen tartışma, rahatsızlık verecek kadar çocukça. Kendi toplumlarının yüzde 99'unu oluşturan sıradan, normal, şiddeti sevmeyen Arap veya Müslümanlardan bahsedildiğini neredeyse hiç duymadım. Amerika'da sadece Arap/İslam dünyasındaki sertlik yanlılarından ve militanlardan söz ediliyor.
İşin kötüsü toplumlara toptan suçlu, militan ve çapulcu damgası vurmak sadece ırkçılara özgü bir kavram değil. Siyasiler ve tecrübeli bürokratlar sık sık, radyo ve televizyondaki kin ve intikam hisleriyle dolu ağzı bozuk söyleme rahatsızlık verecek kadar çok yaklaşan ifadeler kullanıyorlar. Arap/Müslümanlara karşı yaygın korku ve eleştiri, toplumlarının büyük çoğunluğunu oluşturan sakin ve barışçı Arap/Müslümanlarla bir avuç terörist arasında ayrım yapılmasını fena halde engelliyor.

Sapkınları bütünden ayırmak gerek
Ortadaki iki sorunu birbirinden ayıralım. Biri, İslami toplumlardan gelen ve savaşlarını din kisvesinin ardına gizleyen çok az sayıda kişinin oluşturduğu terör tehdidi. Teksas'taki tuhaf çokeşli Hıristiyan kültü Amerikan toplumunun bütününü ne kadar temsil ediyorsa, bin Ladin ve arkadaşları Müslüman toplumları olsa olsa o kadar temsil ediyordur. ABD'ye savaş açmış radikal İslamcılar, ülkelerinin özünü değil marjinallerini oluşturuyor.
Bundan doğan ikinci sorun da Amerikalıların bu tür radikal militan tehdidini algılama ve ele alma şekli. Bugün en üst düzey yetkililer ve kamuoyunu şekillendirenler bu meseleyi çok beceriksiz, etkisiz ve çocukça ele aldı. Sayısız örnek arasından en son gözüme çarpan, eski ABD dışişleri bakanı Kissinger'ın birkaç gün önce Washington Post'a yazdığı makale. Kissinger, dünya üç devrim birden yaşarken, ABD'nin 'tarihsel egemenlik anlayışı karşısındaki radikal İslamcı meydan okumayla başa çıkmakta zorlandığını' ifade ediyordu. "Radikal İslam laik devlet modeline dayalı ulusal egemenliği reddediyor; nüfusun Müslüman inancına bağlılık sergilediği neresi varsa oraya daha fazla ulaşmaya çalışıyor" diyordu Kissinger. Amerikan kamu söyleminde iyiliksever bir inancı bütünüyle bir avuç suçludan ibaret sayan 'radikal İslam' gibi ifadeler gelişigüzel ve sorumsuzca kullanılırken, abartılı ve tehlikeli genellemeler ülkede artık klasik halini aldı. İslamcı hareketlerin gerçekte ne istediği, neden ve nasıl geliştiği ve sorunun nasıl çözüleceği kesinlikle doğru okunamıyor.
Hayatımı geçirdiğim Arap-İslam dünyasında her gün gördüğüm gerçeklik aslında çok farklı olsa da, çokbilmiş analizlerle ahkâm kesmeye çalışan kişiler ne yazık ki aslında olayı aşırı basitleştirme gibi bir tehlikeye kapılıyor. İslamcı eylemcilerin ezici çoğunluğu kendi ulus devletlerine bağlı, o devletlerin vatandaşı olarak haklarını talep eden kişiler. Çok azı cihat heveslisi. Bir avuç kült benzeri köktendinci suçluya odaklanıp, tek isteği insanca yaşamak ve insan haklarından yararlanmak olan milyonlarca Müslüman'ı görmezden gelebilmeniz için, ya aptal ya da cahil bir siyasetçi olmanız lazım.


Mantıklı ilişki kuramıyorlar
ABD'nin geçen nesilde İslamcı militanlarla beş travmatik karşılaşması oldu ve öyle görünüyor ki, toplum olarak bu travmaları geride bırakmayı, Müslüman ve İslamcı siyasetçilerle düzgün ve mantıklı ilişki kurmayı beceremiyorlar. Bu beş karşılaşma 1979-80 İran devrimi ve Amerikan eçiliğindeki rehineler; 1983'te Lübnan'da Amerikan elçiğinin ve donanma kışlasının bombalanması; 1993'te Somali'ye insani amaçlarla yapılan kısa ama çirkin Amerikan askeri harekâtı; Kaide'nin Amerikan hedeflerine yönelik düzenlenen ve 11 Eylül 2001'le zirveye ulaşan çeşitli saldırıları; 2001 ve 2003'teki Irak ve Afganistan istilalarından beri ABD'ye karşı düzenlenen saldırılar.
Hem kendi toplumları hem dünyanın iyiliği için, Amerikalılar bir yandan bu aralıklı karşılaşmaların anormalliğini idrak etmeli, diğer yandan ABD'ye karşı saldırıların, Amerikan askeri gücünün dünyadaki izdüşümüyle başa baş gittiğini anlamalı. Amerikan toplumu kendi travmalarından kurtulmalı ve dünyadaki İslamcı hareketlerin gerçek boyutlarıyla yapısına daha mantıklı bir tepki verebilmeli. Buna da tıpkı kendi toplumlarında yaptıkları gibi, bizim toplumlarımızda da küçük sapkın kültler ve ana akım çoğunluklar arasındaki farkı anlayarak başlayabilirler.

Kaynak: Radikal