ABD sağ-sol çizgisinin en belirgin olduğu yarışı yaşıyor


Demokrat Parti siyah bir başkan adayı seçerek tarihi bir adım attı. Obama'nın merkeze kaymama konusunda ne kadar direneceğini göreceğiz, ama şimdilik yıllardır en net sağ-sol çizgilerinin çekildiği bir yarışla karşı karşıyayız

Modern iletişim mucizesi bu hafta dileyen herkese, modern siyasetin sunabileceği en heyecanlı boks maçını hemen ringin kenarından seyretme imkânı sundu. İlk kez büyük bir Amerikan partisi bir siyahı başkanlığa aday gösterdi. Sonuç ne çıkarsa çıksın, bu kilometre taşının önemi yadsınamaz. Amerikan toplumunda devam eden tüm bölünmelere rağmen, Martin Luther King'in 'Bir hayalim var' sözlerinden 40 yıl sonra siyah bir Kenyalı baba ve beyaz bir Amerikalı annenin oğlunun dünyanın en güçlü pozisyonuna aday olması, ABD ve Demokrat Parti'nin her zaman lehinde olacak.

Barack Obama'nın kampanyasını küçük seçim oyunlarına başvurmadan yüksek idealler üzerine yürütmesi etkileyiciydi. Kampanyayı bölünme üzerine yürütmedi. Denver'daki konuşmasında tüm seçmenlere ulaşmaya çalıştı. Son paragraflar haricinde (o da dışlayıcı bir tavırla değildi) ırk konusuna değinmemesi özellikle dikkat çekiciydi. Konuşmasını yapmadan önce, herkese ulaşmaya çalışmasını aşırı bularak endişelenenler vardı. Kurultayın kapanış konuşmasını bir stadyumda yapmak onu hem kibirli, hem Kennedy'nin yerini almaya çalışıyormuş gibi gösteriyordu, zaten 'Sen Kennedy değilsin' cevabı da oradan çıkmıştı. Gerek stadyum gerek sahne ortamı, Obama'nın kampanyanın ilk aşamasında hem avantajı hem dezavantajı olmuş bu söylemi daha da güçlendirir gibiydi.
Fakat o gece Obama kendisini en sert eleştirenleri bile müthiş bir zaferle haksız çıkardı. Stadyumu doldurdu, kitleleri avucunun içine aldı. İçi boş olduğu düşünülebilecek söylemlerden uzak durdu, rakibi John McCain'e dikkatle seçilmiş oklar fırlattı. Obama artık bundan böyle, Bush veya McCain'den daha 'yumuşak' olmakla suçlanamayacaktır.
Joe Biden'ı yol arkadaşı seçmesi, şimdiden Obama'nın kendine güvenini artırdı. Dış politika ve diğer konularda nesillerdir alınan yanlış kararları şimdi alınacak doğru kararlarla düzeltebileceğini söylemesi, artık Biden da yanı başında olacağından kulağa daha mantıklı ve daha az riskli geliyor. Demokratlar Obama'nın kendilerini farklı bir siyasi alana taşımasını umduysa, hayal kırıklığına uğramış olabilirler. Ancak Obama, içeriği biçime tercih etmekle akıllılık etti. Birçok belirsizlik sürse de, Obama'nın konuşmasında ilk kez 21. yüzyıldaki Demokrat yönetimine yönelik tutarlı ve olumlu bir program vaadediliyordu. Bu program son sekiz yılın Cumhuriyetçi gündemine, hatta bazı açılardan 1900'ların yeni Demokrat yönetimlerine bile gerçek alternatif sunan, devlete yeni bir rol biçen ve ABD'nin 10 yıldır Ortadoğu petrolüne olan bağımlılığını sona erdirme sözü veren bir program. Öte yandan 'tüm çalışan ailelerin vergilerine yüzde 95 indirim' vaadi biraz popülist bir hayal olarak kalıyor. Bunu karşılayabilmek için yasal boşlukları ve şirketlerin imtiyazlarını gözden
geçirmekten daha sağlam bir yol bulması gerekecek.

Daha işin başındayız. Obama'nın kampanyasının devamında, adayların geleneksel olarak merkeze kaydığı o yola ne derece direnebileceğini göreceğiz. Şimdilik yarış, yıllardır en net sol-sağ çizgilerinin çekildiği seçimlerden biri olma yolunda. Stratejik anlamda da oyunun yükseklerde oynanacağı McCain'in yardımcı adayı olarak Sarah Palin'i seçmesinden belliydi. Palin Hillary Clinton'un hayal kırıklığı içindeki seçmenlerini kapabilirse, iyi bir seçim olacak. Bunu beceremezse, tecrübesizliği ölümcül bir sona yol açabilir. Palin'in seçilmesi, iki ay boyunca ABD'nin yaş, gençlik, cinsiyet ve ırk gibi hassas konularının satranç tahtasında yerini alacağını gösteriyor.

Ancak Obama'nın da söylediği gibi, "Olay ben değilim, sizsiniz". Gerçekten de iş Amerikalılarda, geleceklerini nasıl görmek istediklerinde bitiyor.

 

Kaynak: Radikal