ABD Pakistan'da kendi kazdığı Soğuk Savaş kuyusuna düştü

Pakistan Talibanı İslamabad'a yakın Buner'i ele geçirirken, ülkedeki gerçek ordu olan Taliban savaşçılarının diledikleri zaman başkenti tehdit edebildikleri ve devlet içinde devlet oldukları aşikâr. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton birkaç gün önce Pakistan sorununun boyutlarını dramatik bir biçimde sundu.

Bu sorun esasında Afganistan'ın 1980'den beri yaşadığı gelişmeler. Clinton Pakistan'daki şartların dünya için öldürücü bir tehdit oluşturduğunu ifade etti ve şartlardaki kötüleşmenin bütün bölge, özellikle de Hindistan ve Afganistan için taşıdığı tehlikelere dikkat çekti.

ABD için uygun olanı, Pakistan'daki şartları 2001'de Afganistan'a yönelip Taliban'a savaş açmadan önce düşünmesiydi. Taliban rejiminin düşüşünden 7,5 yıl sonra Pakistan sorununa köklü bir çözümün yokluğunda böyle bir savaşın da hatırı sayılır bir yararı olmadığı ortada. Peki Pakistan şartlarını Afgan çıkmazının ayrılmaz parçası olarak çözmenin faydası var mı, yoksa ABD çok mu geç kaldı ve Afganistan'daki Taliban rejiminden daha kötü olanla, yani hem Afganistan hem de Pakistan'daki Taliban'la birlikte yaşaması mı gerekiyor?

Taliban Pakistan'da her gün kazanım elde ediyor. Merkezi hükümet Taliban'la özellikle de İslamabad'tan fazla uzak olmayan bölgelerde mücadele etmekte son derece aciz. Hükümet Taliban karşısında geri adım atarak, belirli bir bölgede güvenliği koruma ve şeriatı uygulama görevini harekete bırakmak da dahil olmak üzere talepleri olumlu karşılamak zorunda kaldı. Svat Vadisi Taliban'ın kontrolünde.

Bu durum Pakistan'ın bir parçasının hükümetin kontrolü dışında kaldığı anlamına geliyor. Bu bölge bir yandan Afganistan'daki Taliban'ın arka bahçesi, diğer yandan da hareketin ihtiyaç duyduğu savaşçıların çıktığı bir fabrika. Nihayetinde Taliban Peştun aşiretlerinden oluşur ve gerek Pakistan topraklarında, gerekse de Afgan topraklarında birbirinin uzantısı olan bu aşiretler arasında fark yoktur.

Pakistan'a yönelik müstesna bir Amerikan ilgisi söz konusu. Şartların ne kadar kötüleştiğine işaret eden tek yetkili Clinton değil. Savunma Bakanı Robert Gates de tehlike çanları çaldı. ABD Genelkurmay Başkanı Amiral Mike Mullen bir haftadan kısa sürede İslamabad'ı iki defa ziyaret etti.

Şimdiden Pakistan'daki çifte başarısızlıktan söz etmek mümkün. Biri, Hint yarımadası Müslümanlarına sığınak olması için kurulan devleti muhafaza etmekteki başarısızlık. Bilginin ve dünyaya açılımın önemini, İslam'ın hoşgörülü çağdaş bir din olarak nasıl uygulanacağını iyi bilen Muhammed Ali Cinnah'ın ölümüyle ülke karmaşaya kaydı. Onun ölümünden bu yana Pakistan gerçek istikrar görmedi, ancak dönüm noktası 1977'de General Ziya Ül Hak'ın iktidara gelmesi ve dış destekle dini aşırılığın yayılmasını yürütmesiydi.

Pakistan'daki bir diğer başarısızlıksa Amerikan başarısızlığı. ABD şu an, Afganistan'daki komünist tehlikeye karşı koymak amacıyla Pakistan'daki medreseleri teşvik etmesinin ve Kızıl Ordu'nun çekilmesi sonrası bu ülkede istikrar dayatmasının bedelini ödüyor. Pakistan'da çözüm ihtimali geride mi kaldı? Hindistan bu Pakistan'ı sonsuza kadar taşıyabilir mi? Pakistan için şu an birçok soru yöneltiliyor.

Yakında dramatik gelişmeler yaşanacağı kesin. Devlet Başkanı Asıf Ali Zerdari'den sonra kim gelecek? Amerikalıların yeniden yardım istediği eski devlet başkanı ve general Pervez Müşerref ne yapacak? Pakistan, resmi kurumlarının aşama aşama çökmesinin ve dini aşırılığın yayılması gölgesinde yaşayabilir bir devlet mi? Amerikan ilgisi tesadüf değil. Pakistan, ABD nezdinde özel ilgi hak eden sorunlardan biri. (Lübnan gazetesi Müstakbel, 30 Nisan 2009)

Kaynak: Radikal