ABD Ortadoğu'ya sırtını dönmüyor

Amerika’nın Asya’ya eksen değiştirmesi hakkında yapılan konuşmalarda bir şey yanlış: Ortadoğu’dan uzaklaşarak eksen değiştirmesi değildir bu. Obama yönetimindeki bazılarının Ortadoğu’dan uzaklaşmayı dilemedikleri veya ABD Merkez Karargâhının on yıldan daha fazla bir süredir savaşmaktan tükenmediğini söylemek de değildir bu. Her ikisi de doğrudur. Söylenen şudur: Asya’nın Ortadoğu’yla bağları güçlü bir şekilde büyüyor ve Amerika’nın Asya güvenliğine olan sorumluluğu, Asya’nın Ortadoğu’da artan çıkarlarını ABD zorunlu olarak tevarüs etti.

ABD Ortadoğu’dan çıkamaz. Aslında Asya’ya artan dahli, Ortadoğu’ya daha da çekilmesi demektir ama diğer taraftan.

ABD son on yılda Güneybatı Asya’da iki kara savaşı yaptı. Bu dönem boyunca çeşitli hâdiseler cereyan etti. Bunlardan biri, Doğu Asya ekonomilerinin 1990’ların sonundaki mâli krizden büyük ölçüde çıkmaları ve yola devam etmeleridir. Hikâyenin büyüğü, çift haneli büyüme tutturan Çin’dir. Hindistan, ekonomisini on yıllarca sürmüş sosyalizm zincirinden kurtardı ve yılda ortalama yüzde yedilik bir oranla büyüdü. Güney Kore ekonomik patlama yaşadı ve dünyanın 15’nci büyük ekonomisi haline geldi; Endonezya yılda yüzde 5’den fazla bir oranda büyüdü. Japonya’nın bu dönem zarfındaki mütevazı büyüme oranı aykırılık teşkil eder fakat bu düşük büyüme oranı çok daha yüksek bir temelde gerçekleşti: Japonya halen dünyanın 3’ncü büyük ekonomisidir.

Bu ekonomik büyüme arasında Çin’in Asya meselelerinde artan görünürlülüğü Çin’e karşı dengeleyici bir dış güç arayışına koyulan çeşitli komşularını alarma geçirmiştir. Amerika’da pek az kişi Çin’le karşılaşma çabasındayken Çin’in komşularının çoğu, Çin’i bir karşılaşmadan caydırmak için Asya’da daha fazla Amerikan varlığı arayışındalar. Bölgede daha fazla Amerikan varlığı arzusu, ekonomik çıkarların da birleşmesiyle, ABD’yi biraz daha ileri sürmektedir.

Çin’in yükselişini yönetmek

Asya büyürken Avrupa enerjisini kaybetti. Avrupa Birliği projesinin kamçıladığı yirmi yıllık müthiş değişimden ve Komünizmin düşüşünden sonra Avrupa’nın yaşadığı mâli kriz, enerjisinin çoğunu içe yöneltmektedir. Mâli kriz ve yanısıra AB dış politikasının fikir birliğine dayalı olması üzerindeki ısrar, Avrupa’nın kilit uluslararası meselelerin çözümüne katılmasını güçleştirmiş ve küresel meselelerde öncü rol oynayan bir Avrupa tasavvurunu çok daha zorlaştırmıştır.

ABD’nin çeşitli devletlerle sağlam ilişkileri var ve kesin ifadeyle söylenecek olursa, Avrupa ve ABD ilişkileri birbirine derinden kenetlenmiştir. Ancak Amerika’nın Asya’yla ekonomik ve stratejik çıkarlarındaki artışla birlikte ABD-Avrupa ilişkilerinde nispi bir düşüş mukadder gibidir.

ABD, Ortadoğu diplomasisinde Avrupalılarla uzun zamandır ortaklık yapmıştır fakat Ortadoğu çıkarları asla Avrupa’ya özel bir alan değildir. Günlük milyonlarca varil petrol ithal eden Asya ülkelerinin bölgesel istikrar ve enerji güvenliğinde ciddi çıkarları var ve bu amaçlar doğrultusunda diplomasiyi gitgide artırıyorlar. Amerikan diplomasisi de benzer şekilde istikrar ve enerji güvenliğiyle ilgilidir. ABD, Ortadoğu’dan nispeten daha az enerji ithal ederken Asyalı müttefikleri artan miktarlarda ithal ediyorlar ve Amerika’ya sattıkları mamüllerin üretiminde kullanıyorlar. Amerika’nın bu yolla Ortadoğu’dan yaptığı dolaylı ithalat sağlamdır.

Ek olarak, petrol (ve bir yere kadar doğalgaz) küresel ticaretin konusudur; dolayısıyla da bir yerde fiyatların fırlaması diğer yerlerdeki fiyatları da küresel olarak etkilemektedir. ABD üretimi, ABD petrol tüketimin arttığı yerdeki belirli varil sayısını etkileyebilir ancak o varillerin fiyatı üzerindeki etkisi çok daha az olacaktır. Bundan dolayı da Amerika Ortadoğu’ya arkasını dönemez. Bunun yerine, dünyanın diğer tarafından gitgide Ortadoğu’ya dönecektir.

Tüm bunlar ne anlama gelir? Birincisi, Asya’ya odaklanmak, Amerikan stratejisinin Ortadoğu’dan Hint altkıtasına ve Doğu Asya’ya uzanan deniz güzergâhlarının güvenliğine özel önem vereceği anlamını taşır. ABD Ortadoğu’ya Doğu Asya üzerinden yaklaşırken enerji güvenliğine ve ticaretine daha çok, davranış kaidelerine ise daha az vurgu yaparak Ortadoğu’yu gittikçe ticari kafayla görmeye başlayabilir. Asya ülkelerinin Ortadoğu’yla artan ticari yakınlaşmaları, devletleri davranışlarından dolayı ödüllendirme yahut cezalandırma amaçlı diplomatik çabalarda onları hayati ortaklar kılmaktadır öyle ki ABD asgari olarak Ortadoğu politikalarının çoğunu Asya ülkeleriyle eşgüdümlemek zorunda kalacaktır.

Dolayısıyla da, ikincisi, ABD, Ortadoğu güvenliğinde “bedavacılık” sorununa bir çözüm bulma gereği hissedecektir. Yani ABD, Körfez güvenliğini sağlamak için yılda milyarlarca dolar harcamakta; enerji tüketen ülkelerin katkıları ise azdır. Çin ve Hindistan gibi büyük petrol ithalatçısı ülkeler İran’la sağlam ticari bağları sürdürüyorlar; ABD ise bu ülkeyi nükleer faaliyetlerinden vazgeçmeye ikna etmek için İran’la ticareti kısıtlamaya bakıyor. Çin ve müttefikleri, İran’a silah ve teknoloji sattılar ki bölgesel güvenliği azaltabilecektir.

Washington’dan görünen şu: ABD’nin yardımcı olup sağladığı güvenlikten en çok faydalanan bazı taraflar katkı sunmakta acze düştükleri gibi aynı zamanda bu güvenliğe zarar veren eylemlere girişmektedirler. Bu böyle devam edemez.

Üçüncüsü, ABD’nin Pan-Asya deniz güzergâhlarını tek bir birim olarak görmesi, asker ve teçhizatı Batı Asya ve Doğu Asya arasında getirip götürmesi muhtemeldir. Böylesi bir hareket, ABD’nin Avrupa’da küçülen askeri varlığına bel bağlamasını azaltacak ve bu, ABD’nin Doğu yakasındaki Amerikan üslerini muhtemelen etkileyecektir. Hint Okyanusundaki deniz ve hava yolculuğu, Atlantik ve Akdeniz boyunca gerçekleştirilen deniz ve hava yolculuğundan daha kısadır genelde ve örneğin Süveyş Kanalından geçiş sorunlu bir hal alsa, aksama tehlikesi çok azdır.

ABD’nin “Asya’ya eksen değiştirmesine” yönelik eleştirilerin çoğu, ABD’nin geleneksel müttefiklerine sırt çevirdiği fikri etrafında döndü. Hakkıyla bakıldığında, Asya’ya eksen değişimi, Amerikan stratejisinde yeni bir dinamizmin gerekliliğini yansıtmaktadır. Sovyetler Birliğine karşı yarım yüzyıllık rekabet, ABD’nin siperle kuşanmış yerleşik bir düşmana karşı kalma niyetiyle yerleşmesini gerektirdi. Yeni düşmanları ayırt etmek ve onlarla savaşmak daha zor. Bir sonraki yarım yüzyıl, hızla değişen bir dünyada yeniden ve yeniden eksen değiştirme ve buna intibak kabiliyeti gerektirecektir.

Yazar hakkında: CSIS Ortadoğu Programı müdürü

Kaynak: Cnn

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın