ABD Ordusunun Obama'ya karşı Suriye ve Libya direnişi

Seymour Hersh’in ABD ordusunun 2013 yılında cihatçı güçlere karşı Suriye ordusunu destekleme girişimi hakkında yakın zamanda yaptığı açıklamalar Amerika Birleşik Devletleri’nin Ortadoğu politikasındaki rejim değişimi bürokrasisi hakkında yeni bilgileri gün yüzüne çıkardı. Hersh’in yaptığı açıklamalar Obama’nın Suriye ve Libya’da rejim değişimi uygulama politikasının ABD Genelkurmay Başkanlığı’nı kışkırttığı gerçeğini gözler önüne seriyor.

Bu açıklama ve 2011 yılında benzer bir zaman diliminde yayınlanmış bir rapor, ABD ordusunun bu tür politikaların uygulanmasının kabul edilemez olduğunu düşündüğünü ve bu politikalara engel olma düşüncesine sahip olduğunu belirtiyor. Ancak aynı rapor ordunun, ABD’nin bu politikasına alternatif bir çözüm getirmekte nasıl başarısız olduğunu da gösteriyor. Bu durum akıllara ordunun, gerçekten El-Nusra cephesine ve diğer extremist gruplara yapılan silah yardımlarını durdurmak için elinden geleni yapma gibi bir niyeti olup olmadığı sorusunu getiriyor.

Hersh, ABD Genelkurmay Başkanlığı'nın IŞİD ve Al-Kaide hakkında kendisine ulaşan istihbarat bilgilerini Alman, Rus ve İsrail ordularına vererek bu bilgileri bu şekilde Suriye ordusuna da sızdırma niyetinde olduğunu söyledi. Hersh ordunun milli güvenlik kurumlarıyla birlikte yürüttüğü bürokratik politikaları kastederek Suriye’deki cihatçı güçler hakkında edindiği ve ordular arası paylaştığı istihbarat konusunda Beyaz Saray’ı ve Dışişleri Bakanlığı’nı bilgilendirmediğini belirtti.

Obama’nın liderliğini yaptığı yönetim, gücünü Kaddafi’yi devirmeye yoğunlaştırdığında topluma rejimi yıkma çağrısı yapmak yerine soykırım seviyesine kadar gelebileceğini tahmin ettikleri toplu katliamlardan kaçınma niyetinde olduklarını ileri sürdü. Libya’daki durumu incelemede başrolde bulanan ABD Savunma İstihbarat Örgütü, böyle bir endişeyi desteklemek için bir nedenin bulunmadığı ve bunun sadece tahminlere dayalı bir tartışma konusu olduğu kanısına vardı.

ABD Genelkurmay Başkanlığı Kaddafi’yi devirmenin ABD güvenlik politikasına bir katkıda bulunmayacağını ve aksine El-Kaide terör örgütüne bağlı güçlerin ülkeyi ele geçirmelerinde yollarını açacağını söyledi. Kaddafi rejimine NATO’yla birlikte hava saldırısı yaptıktan sonra Obama yönetimi tüm Libya yönetimini devirmeyi hedefledi. Amerika Birleşik Devletleri Afrika Komutanlığı (AFRICOM) komutanı General Carter Ham Dışişleri Bakanlığına Kaddafi’nin de kabul ettiği ateşkes teklifini sundu. Bu durum Kaddafi’nin istifasıyla, Cihatçı güçlerle mücadelede Libya ordusunun gücüne sahip olmayla ve Kaddafi’nin ailesine uygulanacak yaptırımların feshedilmesiyle sonuçlanırdı.

Ancak Dışişleri Bakanlığı Kaddafi’yle yapılacak tüm görüşmeleri reddetti. Kaddafi’ni isyancı güçler tarafından yakalanıp öldürüldüğünü duyduktan hemen sonra Clinton bir televizyon programında “Geldik, gördük ve o öldü” diyerek şaka yaptı ve güldü.

Yönetim çoktan Suriye’de başka bir rejim değişimi politikasını hazırlamaya girişmişti. Her ne kadar Clinton toplum savunma politikasına öncülük etmiş olsa da, Eylül 2011’de Merkezi İstihbarat Teşkilatını (CIA) devralan David Petraeus önemli bir müttefikti. Teşkilatı devralmasından hemen sonra muhalifleri silahlandırmak için büyük bir gizli operasyon üzerinde çalışmaya başladı. CIA operasyonunda Libya hükümetinin silah depolarından Suriye’ye ve Türkiye’nin güneydoğusuna silah taşımak için görünürde Libyalı bağımsız şirketleri kullandı. Sonra bu silahlar Amerika Birleşik Devletlerinin gözetimi dâhilinde Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan tarafından yönetilen ağlar kullanılarak dağıtıldı. DIA; bu planın NATO’nun ayın sonunda resmi olarak operasyonunu bitirmesinden hemen önce, 20 Ekim 2011’de Kaddafi’nin öldürülmesiyle operasyona dönüştüğünü ABD Genelkurmay Başkanlığına bildirdi.

Ancak operasyonun sonucu El-Kaide’yi ve onun İslamcı müttefiklerinin hâkimiyetinin yayılmasını hızlandırmak oldu. Türkler, Katarlılar ve Suudiler; El-Kaide’ye, El-Kaide’nin Suriye’deki temsilcilerine, El-Nusra cephesine veya onlara yakın diğer terörist gruplarına silah sızdırıyorlardı. Bu durum Obama yönetimini şaşırtmamalıydı. Aynı şey 2011 yılı bahar ayında ABD’nin muhaliflere silah göndermek için Katar’a para aktarmasından sonra olmuştu. Bunun hemen ardından Beyaz Saray Katarlıların silahları Libya’daki en extremist muhalif gruplara verdiğini öğrendi.

İlk gizli Petraeus operasyonu Eylül 2012 Bengazi’de, Elçi Chris Stevens’ın ölümüne yol açan ABD konsolosluğunun yakılmasıyla son buldu. Bundan sonra plan CIA’nın işbirliğiyle, Suudi Arabistan’ın ve Katar’ın finansal desteğiyle Türkiye’nin güneydoğusuna silah aktarma planıyla değiştirildi. Genel Başkan Yardımcısı Joe Biden 2014 yılında, binlerce ton silahın cihatçı güçlerin yanında savaşan ya da onlara katılan gruplara gittiğini açıkladı.

2013 yılının baharında El-Nusra Cephesi ve onların İslamcı müttefikleri kuzeyde kalan geniş alanları ve Şam’ın dış mahallelerini ele geçirmişti. IŞİD, El-Nusra’dan ayrılarak Türkiye’nin güneydoğusunda kalan sınır bölgesinde kendi bölgesini kurdu. Seküler muhalif silahlı güçler büyük bir tehlike unsuru değildi artık. Suriye’deki karışıklık üzerine uzman kişiler, Özgür Suriye Ordusu’nun sembolik kumandasının varlığının Suriye’deki insanların hayal ürününden başka bir şey olmadığını söyledi. Büyük bir muhalif grubun eksiliğine rağmen Obama yönetimi Esed’i devirmek için tonlarca silahı bölge güçlerine aktarmaya devam etti.

Hersh’in söylediğine göre 2013 yılının ortalarına doğru; ABD Savunma İstihbarat Örgütü, yönetimin bölgedeki rejim değişimi politikasının Libya’da hâlihazırda olduğu gibi kargaşa ve Cihatçı güçlerin hâkimiyetiyle sonuçlanacağını belirten bir istihbarat değerlendirme raporu yayınladı. Ancak ABD Genelkurmay Başkanlığı Cihatçı güçlerin ve müttefiklerinin sadece eski nesil silahlar aldıklarından emin olarak akıllıca bir manevra yaptı. Bir ABD Genelkurmay Başkanlığı temsilcisi CIA’yı, CIA’nın Suriye politikasına sıcak bakan yetkililer tarafından yönetilen Türkiye depolarından çok daha ucuz silahlar almaya ikna etti.

Ancak ABD Genelkurmay Başkanlığı, yönetimin Suriye’ye silah aktarımı yapma politikasına alternatif bir yol bulmakta başarısız oldu. Askeriye gerçekten bu politikaya karşı gelmek için elinden geleni yaptı mı?

2013’te ABD Milli Güvenlik Kurulu, Al Udeid hava üssünden savaş uçakları filosu kaldırarak Katar’a, El-Nusra ve diğer exrtemist gruplara silah vermesi konusunda daha etkili bir baskı yaptı. Ancak bu yılın başında Wall Street Journal Gazetesinin yazdığına göre Pentagon, ABD Genelkurmay Başkanlığı’nın olaylara karşı duruşunu yansıtarak, hava üssündeki merkezi kumanda karagâhlarının, ABD’nin Ortadoğu’daki operasyonu için hayati önem taşıdığını söyleyerek teklifi veto etti.

Bu zaman dilimindeki politik çıkarımlar aslında çok açık: Bürokratik çıkarlar ordunun “ABD güvenliği tehlike altında” kanaatini gölgede bırakıyor. ABD Genelkurmay Başkanlığı her ne kadar yönetim politikasının dikkatsizliğini göz önünde bulundursa da Ortadoğu’daki müttefiklerine baskı yapmak için Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin ordu üslerine erişimini feda etmeye hazır değil.

Kaynak: Middle East Eye
Dünya Bülteni için tercüme eden: İbrahim Mercan