ABD'nin Ortadoğu'da istenmeyen varlığı, Lübnan'daki şiddeti dindiren Doha Anlaşması ve İsrail-Suriye görüşmelerinde Türkiye'yle Katar'ın arabulucuklarını öne çıkardı. Bölgede bir 'milis dağıtma' projesi de başladı
Bazıları, Lübnanlı gruplar arasındaki Doha Anlaşması'nın Katar-Arap gözetiminde sağlanmasıyla, Suriye'yle İsrail arasında Türkiye kanalıyla yapılan dolaylı barış görüşmelerinin ilanının, bölgenin çözüm sürecine girdiğini gösteren mesajlar taşıdığını düşündü. Kesin olan şey şu: Lübnan, kendisini yeni bir iç savaşa sokacak askeri çatışmanın enkazı üzerinde siyasi bir anlaşmaya vardı ve Doha Anlaşması sonrası iki yıldır yaşadığından tamamen farklı başka bir duruma geldi. Son iki yıldır anayasal kurumlar işlemez olmuş, karar çıkarmada tam bir felç hali ve had safhada siyasi bölünme yaşanmıştı.
İsrail-Suriye müzakereleriyse, bazılarının Suriye'nin İran'la koalisyonunun müzaker olasılığını sona erdirdiğini düşündüğü bir zamanda gerçekleşti. Bölge ve dünyadaki bazı siyaset ve güvenlik çevreleriyse, Şam'ın Tahran'la ilişkilerde elinin kolunun bağlı olduğu, 'stratejik bir tercih olarak barış' ilkesini bırakma yönünde ilerlediği ve İsrail'e karşı, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad'la aynı yaklaşımı yapılandırdığı görüşündeydi.
Suriye Türkiye'ye artık güveniyor
Doha Anlaşması'yla İstanbul müzakereleri arasındaki bağlantı kendini şu noktalarda gösteriyor: İlki, iki yeni bölgesel aktörün bölgesel çözüm hattına girmesi. Katar ve Türkiye'yi ehil kılan en belirgin özellik, ikisinin de kendilerini etkin arabulucu kılan gerekli ilişkiler ağına sahip olması ve taraflar için güven kaynağı oluşturmaları. Söz konusu ilişkiler ağı, ABD ve İsrail'in yanı sıra İran'ı da kapsıyor. Katar'ın Lübnan muhalefetinden ve özellikle de Hizbullah'tan aldığı geniş çaplı güven, Şeyh Bin Cabr'ın karşılıklı ödünlerle dolu anlaşmayı beş günde sağlamasını mümkün kıldı. Oysa Arap Birliği genel sekreteri, Hizbullah'ın kendisine yönelik temkinli yaklaşımları nedeniyle benzer bir çözümü gerçekleştirememişti. Güven Suriye-İsrail mevzusunda da büyük rol oynadı. Zira üç yıldan uzun süredir Ankara'ya hoşnut bir gözle bakan Şam şimdi güven de duyuyor. Şam Türkiye'nin, bölgesel rol oynama eğilimi bulunan ve nezih arabuluculuk rolü ehliyetine sahip, Suriye ve İsrail'e de
dost bir ülke olduğunu düşündü.
İkincisi, ABD'nin iki askeri ve siyasi müttefiki olan Katar ve Türkiye'nin bu yeni rolü Washington'ın, içeriden bazı taraflar kanalıyla bölgedeki ateşi söndürme yönündeki açık eğilimini yansıttı. Washington'ın kriz çözümündeki rolü, bazı bölgesel taraflarca nefret edilen ve istenmeyen bir hal almıştı. Bu durum nihayetinde, ABD'nin bölgedeki siyaset ve güvenlik stratejisiyle çelişmeyen siyasi çözüm ilkesinin genelleşmesine yarayacak bazı alternatif rollere alan sağladı.
Hizbullah'ın silahına ne olacak?
Doha Anlaşması'nın ve İstanbul müzakerelerinin yaydığı yeni hava, gelecek sürecin işaretlerini doğrudan yansıtıyor. Bunların en belirginiyse, iki gelişmenin de kazanımlarının tamamlanması. Zira Lübnan'da devlet sistemi kökleştirilecek. Bu da, Hizbullah'ın silahına ne olacağı belirlenmeden ve Lübnan'ın devlet sistemini bitirmekte kararlı bölgesel güçler zayıflatılmadan gerçekleşmez. Bu iki durum Suriye-İsrail müzakerelerini de doğrudan etkiliyor. Zira müzakerelerde kaydedilecek ciddi bir ilerleme, Lübnan'daki bölgesel müdahalenin zayıflamasını kolaylaştıracak, Hizbullah'ın silahını devlet otoritesi altına yerleştirecektir. Hizbullah'ın milis yapısının sona erdirilmesine çalışılacak.
Suriye-İsrail müzakerelerinde elde edilecek kazanımlar da Gazze'deki Hamas milislerinin siyasi geleceğinin yanı sıra Filistin Yönetimi ve Filistin Kurtuluş Örgütü'yle temsil edilen Filistin sistemiyle ilişkisine yansıyacak. Tıpkı Irak'ta, Mehdi Ordusu'nun ortadan kaldırılması yönünde Washington'la Tahran arasında yapılan anlaşmadaki gibi... Yani bölgenin, 'çözümler ve bölgedeki milis olgusunun sona erdirilmesi' başlığı altında yeni bir dönemin eşiğinde olduğunu söylemek mümkün.
Ilımlı Arapların içi rahatladı
Türkiye ve Katar'ın yeni rolü, Arap ve ılımlılar ekseninin genel eğilimlerinin desteklenmesine net bir kâr olarak yarayacak. Bu, Beyrut'ta iki hafta önce yaşananların korkuttuğu bazılarının düşünmediği bir gelişme.
ABD Başkanı Bush'un görev süresinin dolmasına yönelik geri sayımın, Filistin devletinin kurulması yönünde anlaşmaya varılmaksızın başlamasıyla birlikte korku, bu çevreleri ılımlı Arapların koalisyonlarını, dış politikalarını ve hatta iç politikalarını gözden geçirmesini gerektiren zor anlar yaşadıkları inancına götürmüştü. Bu inanç yanlış.
Kaynak: Radikal