ABD kendi değerlerine aykırı davranıyor


 
Amerikan emperyalizmi ve dış politikanın askerileşmesi insanı karamsarlığa sürüklüyor. Özgürlük, demokrasi, serbest pazar ve Amerikan yaşam tarzını silahla dayatmanın bedeli çok ağır, ABD'nin nüfuzu giderek azalıyor

Dünyada barış, herkese iyi niyet' sloganı ortalarda dolaşsa da,
ülkemiz iki cephede savaşta ve ikisinin de sonu yakın görünmüyor. Irak savaşı ABD açısından geçen yıla göre daha iyi gidiyor, Afganistan'sa daha kötü. Ama her iki savaş da kazanılmaktan çok uzak.
ABD Irak'ta siyasi uzlaşma için ihtiyaç duyduğunu iddia ettiği alanı sağladı ama Irak'taki fraksiyonlar bunu kullanmadı, çünkü uzlaşma filan istemiyorlar, tek dertleri kazanmak. ABD Iraklıların istemediği bir elbiseyi elinde tutup duruyor ve demokrasi terzileri savaşmaya devam ediyor.
Afganistan'da Taliban kazanmaya devam ediyor, Hamid Karzai hükümetiyse yolsuzluk, uyuşturucu ve savaş ağalarının parmağını kıpırdatamıyor. Afganistan'dan bunca kaynağı Irak'a kaydırmasaydık ne olurdu diye düşünmekten kendini alamıyor insan.
NATO Afganistan'ın savunmasında öncelikli sorumluluğu üstlendi ama o da nasıl; eski günlerde Sovyetler Almanya'nın Fulda kenti üzerinden yüzlerce bölüğü Batı Avrupa'ya göndermiş olsa, NATO'daki müttefiklerden biri "Şey, biz İsviçre'yle sınırı korumaya çalışıyoruz sadece", diğeri "Savaşmaktan ziyade barışı korumak istiyoruz" derdi herhalde. Birkaçı haricinde ABD'nin geleneksel müttefikleri, Afganistan meselesinde hayal kırıklığı yarattı.

İmparatorluk kurmayı beceremeyiz
Ne yazık ki dünya henüz barış için yeterince güvenli bir yer haline getirilemedi. Savaşlar ve direnişler Amerikan milleti için hep oldu. "Barış isteriz diye haykırıyorsunuz beyler" demişti (Amerikan bağımsızlık savaşının önde gelen isimlerinden) Patrick Henry 1775'te. Sonra da şunu sormuştu: "Zincirler ve kölelik gibi bir bedel ödeyecek kadar çok mu seviyorsunuz hayatı ve barışı?" Devrim, iç savaş ve bilhassa 2. Dünya Savaşı Amerikan tarihinde özel yeri olan savaşlardı. 2. Dünya Savaşı ABD'nin son ve kolay zaferiydi.
Bu meslekte 50. yılıma girdiğim şu günlerde artık Amerikan emperyali ve ABD'nin dış politikasını askerileştirmesi beni karamsarlığa sevkediyor. Soğuk Savaş'ın gergin mücadelesi sırasında ABD en büyük başarılarını, gücünü hazırda tutsa da fiilen kullanmadığı zamanlarda yaşadı. Çağımızın öbür jeopolitik depremi olan Avrupa sömürgeciliğinin bitişinde de yine, ideallerimizi isteksiz ülkelere dayatmak yerine kendimiz uygulayıp örnek oluşturduğumuz zaman daha başarılıydık. Amerikalılar imparatorluk kurmayı becerebilen bir millet değil.
Amerika Kore'de savaşa girmekte haklıydı haklı olmaya, ama General
Douglas MacArthur'un misyonu Güney Kore'yi savunmakla yetineceği yerde
Kuzey Kore'yi de fethetmeye kalkışmasaydı, Çin savaşa girmez ve binlerce kişi bir hiç uğruna canından olmazdı.
Bize Fransızlardan miras kalmış eski bir rejimi desteklemeye çalışan ABD'nin Hindiçin'ndeki trajik ve manasız çabalarını senelerdir yazıyorum. Bugünse Irak'ta İngiliz İmparatorluğu'ndan kalma bir varlığı tek parça tutmaya çabalıyoruz.
Yazdığım en ümit verici haberler eski Mısır devlet başkanı Enver Sedat'ın Kudüs ziyareti ve Berlin Duvarı'nın yıkılışıyken, en iç karartıcısı Amerikan işgali altındaki Bağdat'a yaptığım ziyaretti. İlle askeri güç kullanılacaksa bunun nasıl yapılması gerektiğinin en güzel örneği George H.W. Bush'un Kuveyt'i kurtarma savaşıydı; savaş geniş uluslararası katılımla hızla sona erdirildi, yeterli miktarda kuvvet sınırlı ve erişilebilir amaçlara yönlendirildi. En kötü örnekse oğlunun Irak'a saldırması oldu.


İçimize kapanmayalım ama...
Amerikan idealizmi dünyada birçok iyilik yapabilir ve yaptı da. Ama özgürlük, demokrasi, serbest pazar ve Amerikan yaşam tarzı silahlarla dayatılınca, elde ettiklerimize değmedi, bedeli çok ağır oldu. Çoğunlukla büyük can ve mal kayıplarına ve dünyada Amerikan itibarının azalmasına, bununla birlikte dünyayı daha iyi bir yer yapabilme yetisinin de kaybına yol açtı.
Amerika'nın dünya meselelerine el atmaya devam etmesi gerekiyor ve bunun cevabı kendi içine kapanmak değil.
Cevap Graham Greene'in bombaların demokrasi getirebileceğine inanan bir kahramanı anlattığı 'Quiet American' (Sessiz Amerikalı) eserinde saklı.
Kitapta Greene'in yaşlı gazetecisi insanların aslında ne istediğini söyler: "Yiyecek pirinç istiyorlar. Vurulmak istemiyorlar. Günün birinde başkaları gibi olabilmeyi istiyorlar. Bizim beyaz beyaz etrafta dolanıp 'siz şunu istiyorsunuz' dememizi istemiyorlar."

 

Kaynak: Radikal