ABD 2003 yılında kimyasal silah üretimi iddiasıyla girdiği Irak'tan sekiz yıl sonra arkasında yedi yüz bin ile bir milyon arasında insan cesedi bırakarak ayrıldı. ABD'nin Irak'a BM'e rağmen girmesi, gücün hukuksuzluğunu ve niyetini ele veriyordu. ABD soğuk savaş dönemi arkasından İkiz Kule saldırısını bahane ederek, Afganistan'a saldırdı, ardından Irak'ı işgal edip tarihe işkencelerle geçen kapsamlı bir yıkım gerçekleştirdi.
Dünyanın bu istiladaki tavrını iyi analiz etmek ve unutmamak zorundayız. İkiz Kuleler saldırısı sonrası ABD'nin güvenlik stratejisi köklü bir değişime uğradı.
"Önleyici müdahale" kavramı, başlı başına niyetten fiile geçen yeni tasavvurun ipuçlarını veriyordu. "Özgürlük mü; güvenlik mi?" denklemi, yeni konseptin insan haklarıyla ilişkisinin olmayacağının ikrarıydı.
Sekiz yıllık bilânço Amerikan rüyasının başkalarının acısı üzerine inşasının hatırlatıcısıydı aslında.
Dünya Irak işgaliyle bir kez daha kirlendi. Dünya ülkeleri; avdan pay almaya, sessiz kalarak farklı ihlalle denge oluşturma politikalarıyla, uluslar arası ilişkilerde "ilke"nin küçük bir payının da güce devredildiğini göstermiş oldular.
Küresel çapta yaşanan kirlenmeye karşı, hemen her ülkeden, ayağa kalkıp eşzamanlı olarak eylemler yapan Küresel BAK ve Irak'a kalkan olarak giden gönüllüler vicdan kıpırtılarının işaretiydi.
Zulme taraf olma ve barıştan yana tavır almak dünya genelinde, iki ana çizgi olarak belirginleşti.
Irak işgali, Müslüman coğrafyada yeni bir direnç dalgası oluşturamadı. Saddam'ın bir bayram günü idam edilmesinden de yeterli pay çıkarılamadı.
Sekiz yılın ardından onbinlerce dul ve yetim, harabeye dönmüş kentler; sertleşen etnik ve mezhebi asabiyetler... Irak parça parça... Petroller varili altı dolar üzerinden ABD'ye...
ABD Irak'tan çıkarken petrol vanasını yanında götürdü.
Irak işgali, uluslar arası siyasete yeni alışkanlıklar edinme konusunda ilham kaynağı oldu. Kutsalını yeme, menfaati insana mezartaşı yapma alışkanlığının davranış haline geldiğini Arap baharı anlatıyor.
Otuz yıllık "dost"larını yeme yarışında Sarkozy ve Berlusconi'nin rekabeti dikkate değer örneklerden sadece biri. Arap baharının talepten icraata nasıl yansıyacağı kestirilemiyor. Senaryolar hep beklenti üzerine. Kafa karışıklı had safada. Bulanıklığı oluşturan nedenlerin başında, itirazın sahibinin sanal alemin bedensiz rüzgarı olması. İşin sahibi yok. Sahipsiz iş, çılgın bir yıkıcı güce dönüşebilme eğilimi gösterirken, küresel zinde güçlerin himayelerini ulaşılmaz ülfet olarak telakki edebilmekte.
İstenen anayasaların karakterleri nasıl bir insan modeli öngörüyor? sorusu akıldan hemen kovuluyor.
Irak işgalinden itibar kaybedip yıpranarak çıkan ABD'nin, uluslararası hukuktaki yeni düzenlemelerle gelecek öngörülerini gerçekleştirmede işi daha kolay olacağa benzer.
Irak işgalinde ortaya konan reaksiyonun, Libya müdahalesinde ortaya çıkmaması, sadece ülke içindeki çatışmalarla izah edilemez. Değişen uluslar arası mevzuatta, her ülkenin iç meselesi olarak kabul edilen insan hakları sorunları, yeni konsepte dış müdahaleye açık hale getirildi.
Bu demektir, herhangi bir ülke ki, bu Batı dışında bir ülkedir, iç çatışma yaşandığında o ülkeye dış güçlerin müdahalesi meşru hale gelecek. Ülkelerin bağımsızlığını, güvenliğini dışa endeksli hale getiren ve her an dış kaynaklı başkaldırıları mümkün kılan mevzuat, elbette henüz direnç oluşturamamış zengin kaynaklara sahip ülkeleri hedef haline getiriyor/getirecek.
Dünyanın seyrini izlemek veya Kitab'ı sadece okumak, yakınmaya devam edileceği anlamına gelir. Dünya kaynaklarının yüzde yetmişine sahip İslam dünyasının hayata müdahalesi hangi orandadır? diye sorduğumuzda, "hiç"e yakın cevapla karşılaşacağımızdan sorudan vazgeçmeyi yeğleriz.
Yaşadığımız her olayın bir dili var. İfade edilenin arkasından, dikkatle bakıldığında bir niyet yatar. İfadeden ziyade, eylem üzerinden ortaya çıkan niyet, anlayış ve öngörüleri okuyabilmek için okuyama duranın amacı, hedefi ve planı olması icap eder.
İslam dünyası, büyük birleştirici imkân olan İlahi söylemi merkeze almadıkça, seküler iştahın tahakkümünde ülke ülke potansiyel hedef olarak bekleyecektir.
Seküler hazzın stokları bitmek üzere. Bütün beklenti yüzde yetmişlik doğal kaynaklar, işi kolaylaştıran etken de kaynakların üzerinde yaşayanların, güvensiz, hedefsiz, amaçsız halleri.
STK yöneticisiyken ABD konsolosu ile yaptığımız bir görüşmede, Afganistan saldırısının insan hayatına mal olacağını belirtmiş, suçu tespit edilmemiş insanların öldürüleceğini söylemiştik. Cevap çok ilginçti; "Çocuklarımızın geleceğini düşünmek zorundayız." Bu cevabın arkasındaki bakış, her şeyi anlatmaya yetiyor sanırım.
Kendi olamayanlar, izlemekle yetinmek zorundadır. Sıra kendilerine geldiğinde iş bitmiş olmaktadır.
İzlemekten çıkıp imkânı kullanma safhasına geçmek uzun bir süreç alabilir. Yaşanılan işgaller, ölümler, işkenceler anlama süresini kısaltacak, ağır bedeller, sonucu önümüze konmuş neticelerdir.
Kitabın diliyle olayların dilini karşılaştırmak...
Dünyayı "fitne"den temizleme misyonunu unutmamak...
Zamanın gereğini yapabilmek için, zamanın sahibinin muradını anlama çabası, bizi her yönüyle zenginleştirecektir.