ABD, Irak'a çekilerek yerleşiyor

 

Irak örneği, ABD'nin muharip askerlerini çekişinin aslında bir yerleşme planı olduğunu açık bir şekilde göstermektedir. Irak, Saddam'ın Kuveyt'e girdiği Ağustos 1990'dan, işgalci muharip ABD askerlerinin sayısının 50 bine indirildiği Ağustos 2010'a ve bugüne kadar, farklı önceliklerle olmakla birlikte Amerika'nın gündeminden hiç çıkmadı. Lakin bu gündemlerin hiçbirinde Amerika için belirleyici olan Irak değildi. Hatta Amerika ile Irak arasında bilinen doğrudan ciddi bir sorun alanının olmadığı bile söylenebilir. Bu çerçevede, Irak, ABD açısından her zaman bölgesel jeopolitiğin asli dengesi içinde fer'i bir unsur olageldi. Ne İran-Irak Savaşı'nda ABD'nin Saddam'a verdiği destek Irak ile ilişkiliydi, ne de Saddam Kuveyt'e girdiğinde II. Dünya Savaşı sonrası oluşturulan en büyük askeri ittifakın tam anlamıyla Irak'la bir alakası vardı. Ne 3 Haziran 1997 tarihli açık mektupla Yeni Amerikan Yüzyılı Projesine imza atan Elliott Abrams, William J. Bennett, Jeb Bush, Dick Cheney, Eliot A. Cohen, Francis Fukuyama, Donald Kagan, Zalmay Khalilzad, Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz gibi isimler Irak'a rol biçerken, ne de aynı isimler 26 Ocak 1998'de Clinton'dan Saddam iktidarının yıkılmasını isterlerken Irak asıl meseleleriydi. Ne ABD'nin 13 yıl sonra (2003) Irak'ı işgal etmesi ne de 2010 Ağustos'unda kısmen çekilmesi Irak ile alakalıydı. Ne 1921'de İngiltere önce Bağdat ve Basra vilayetleriyle, beş yıl sonra da Musul'u katarak Irak'ı kurarken, ne de işgalden iki ay sonra oğul Bush'un bir savaş jeti ile indiği uçak gemisinde 'iş tamam!' yazılı pankartın önünde, ironik de olsa sözlü olarak 'iş tamam!' diye haykırmasının Irak ile doğrudan bir alakası vardı. Coğrafi ve siyasi sınırları muallak, tampon bir dondurulmuş çatışma alanı şeklinde kodlanan Irak'ın kaderi, hep başka büyük hesapların küçük kurbanı olmak şeklinde işledi. Bugünlerde Irak'ın geleceği bir kez daha deniz aşırı bir tanzimin tehdidi altında. Dört yıl önce, ziyareti sonrası Irak'ı üçe bölme planını açıklayan; geçen ay yaptığı ziyarette ise Iraklı partileri bir araya getirip hükümet kurmak için çabalayan Biden'a göre: "ABD'nin Irak'ın geleceğine olan aidiyeti devam edecek." Biden'ın 'aidiyetten' neyi kastettiği henüz anlaşılmadan, ABD'de Irak'a dair planlar yazılmaya ve konuşulmaya başlandı.

Irak nasıl kurtulur?

'Irak'ı G.Vietnam modeliyle mi düze çıkarsak, yoksa G.Kore modeliyle mi' fikrinin sonucu olarak ortaya çıkan her ikisi için Kuzeyli tehdidin bulunması gerekliliği; ABD'ye bir taşla en az iki kuş vurmanın kapısını açıyor. Wolfowitz ağzındaki baklayı ıslatmayıp, "Kuzeyli tehdidin" pekâlâ İran olabileceğini söylese de; ABD'nin on yıldır bırakın aynı anda iki kuşu, aynı kuşa defalarca nişan alıp ıskaladığını da not etmek gerekir. Yine ironiktir ki, icat edilmeye çalışılan "Kuzeyli Tehdit" de Afganistan ve Irak işgalleri sayesinde küllerinden yeniden doğmayı başardı. Sadece var olsa iyiydi. 30 yıl önce ABD Elçiliği rehine krizinde elinde 150 ABD'li bulunduran 'Kuzeyli Tehdit', ağustostaki tenzilatla elinde 50 bin asker ve en az o kadar da paralı şirket askerini 'rehine' tutmaktadır. Hal bu iken, Washington'daki 21 aylık "Obama-con" ekibin hâlâ 2003'teki 'Irak'a Özgürlük Harekâtı' düzeyinde olması ibretlik bir durum olsa gerek. Korkulan şu ki, Bush'un 'İş tamam!' işgüzarlığını Obama'nın 'Yeni Şafak' retoriği izleyecek ve Irak bir kez daha 'kurtarılmaya' çalışılacak. Kurtarılmaya çalışılan Irak nedir ve neresidir? Irak Ortadoğu'nun mikro-kozmozudur. Ortadoğu'da ne var ise Irak'ta mevcuttur. Bugüne kadar Ortadoğu'da var olan (etnik, dini, mezhebi, siyasi, sosyolojik ve ekonomi politik) entitelere ve sorunlara dair dışarıdan veya içeriden yapılan müdahaleler ne kadar başarılı olmuşsa, Irak'ta da o kadar başarılı olmuştur, olacaktır. Irak en steril senaryoda bile Ortadoğu'nun kaderinden kopamayacak kadar farklı dinamiklerle bölgemizin hikâyesine bağlıdır. Irak'a yapılacak her müdahale, alınacak her kararın, sadece Bağdat'ta değil aynı anda İstanbul'da, Diyarbakır'da, Tahran'da, Şam'da ve Kahire'de yankısı olacaktır. ABD'nin bu oldukça karmaşık siyasi yapının aynı anda hem büyük riskler hem de büyük imkânlar sağladığını herkesten daha iyi idrak ettiğini söylemek yanlış olmaz. Irak'ın maliyetine, kâh Irak'ın üzerinden bölgenin tüm sorunlarına müdahale imkânı veren, kâh bölge ülkeleri üzerinden Irak'ı tanzim imkânı veren bu kilidin anahtarını elde tutmaya paha biçilemez. Tam da bu noktada, ABD'nin 2010 sonuna kadar harcamış olacağı 751 milyar dolar, 5 bine yaklaşan asker kaybı ve imaj zedelenmesi tali bir mesele haline dönüşmektedir. Çünkü ABD'nin olmadığı bir Irak ve dolayısıyla Ortadoğu senaryosu, neredeyse ABD işgalinin ve varlığının sürdüğü senaryodan farksız bir hal almış durumdadır. Iraklı aktörler başta olmak üzere, ABD'siz bir Irak'a dair zihinsel egzersiz bile yapılamaz duruma gelinmiştir. Bu durum ise, ABD açısından bir bölgede varlığının yokluğuna eşitlendiği büyük bir stratejik derinlik yaratmıştır. Bu derinlik üzerinden ABD, bölgenin kaderini ilgilendiren bütün sorunlarda de facto başat aktöre dönüşmüştür. ABD'nin 2 km uzunluğunda, 420 bin metrekare genişliğinde, BM binasının 6 katı büyüklüğünde, 2500 diplomata, 7 bin özel güvenlik görevlisine ev sahipliği yapan, yıllık 2,5 milyar dolar gideri olan Bağdat Büyükelçiliği'ni inşa etmesi, durumu bu şekilde okuduğunun açık bir göstergesidir.

ABD'nin çekilişi ve Irak'ın istikrarı

Son 20 yıldır değişik formlarda devam eden işgal süreci, geçen ay içerisinde muharip ABD askerlerinin Irak'tan çekildiğinin ilan edilmesiyle yeni bir döneme girdi. Eisenhower yönetimi Kore'den 1953'te çekilmesine rağmen, 35 yıl sonra, 1987 seçimleriyle Kore istikrara kavuşabilmişti. Kore'de halen ABD'nin 30 bin askeri var. Benzer rakamları ABD'nin müdahale ettiği onlarca örnek için vermek mümkündür. Bütün bu örneklere dikkatlice bir bakış, bizleri şu soru ile baş başa bırakmaktadır: ABD, askerlerini çekerek ülkelerden çıkmakta mıdır, yoksa ülkelere yerleşmekte midir? Irak örneği, ABD'nin muharip askerlerini çekişinin aslında bir yerleşme planı olduğunu açıkça göstermektedir. Küresel medya manipülasyonuyla bir çekilme hikâyesi olarak aktarılan olay, SOFA anlaşmaları üzerinden hayata geçirilen Irak'ın geleceğinin ne olacağını belirleyen adımların başında gelmektedir. Nitekim Irak'ta istikrar arayışları, geride kalan on binlerce ABD askeri ve bir o kadar da özel askerin vesayeti altında devam etmektedir. Irak işgali, Arşidük Ferdinand'ın Saraybosna'da öldürülmesinden bu yana uluslararası ilişkilerde ciddi bir mesafe alınmadığını gösteren trajik bir örnekten başka bir şey değildir. Martta seçimlerin yapıldığı ülkede hâlâ ortada hükümet yok. Irak, etnik ve mezhebi oluşumlara yaslanan vekâlet savaşları kıskacında kendisine bir çıkış yolu bulmaya çalışıyor. Türkiye'nin de katkılarıyla seçimlerden birinci çıkan Irakiyye Koalisyonu'ndan başka da hayata geçirilebilecek bir siyasi model ortada görünmüyor. Irak ülke içinde etnik ve mezhebi aidiyetleri aşabildiği ölçüde işgali paranteze alabilir. Bu fay hatlarının üzerine veya yakınına inşa edilmeye çalışılan her türlü siyasi mevzi; uzun vadede Irak'ı Kore ile Balkan deneyimleri arasında git-gel yaşayarak bedeller ödemekten kurtaramaz.

Kaynak: Sabah