ABD-Irak-terör üçgeninde yanlış politikalarımız

1 Mart Tezkeresi'nin reddinden sonra, tezkere aleyhinde olduğunu bildiğim bir bakanı ziyaretim sırasında tebessüm ederek bana, "Hani tezkere reddedilirse Amerika'yla münasebetlerimiz bozulurdu. Hiç de söylendiği gibi olmadı" demişti.

Birinci safha yanlış politikalar 1 Mart Tezkeresi'nin reddi, Cumhuriyet tarihimizin en hatalı politikası olmuştur. Türkiye, bir daha telafi edemeyeceği kayıplara uğramıştır. Bunun sonucunda;

1. Türkiye, Ortadoğu'da ve dünyada tanzim edici rolünü kaybetmiş;
2. ABD ile stratejik ittifakı bozulmuş ve yerini peşmergelere kaptırmış;
3. Kuzey Irak'ta bir bağımsız Kürdistan'ın kurulmasının yolu
açılmış ve Türkiye'deki ırkçı-bölücü Kürtçü hareketler yayılarak taban bulmaya başlamış;
4. Kuzey Irak'ta yuvalanan PKK, saldırılarını arttırmış ve millî güvenliğimiz zedelenmiş;
5. Irak'taki 3 milyondan fazla Türk'ün hakkı korunamamış ve
Türk bölgeleri peşmerge tasalluduna maruz kalmış;
6. En önemlisi de millî gururumuz kırılmıştır.
Bu ilk safhadaki Amerikan karşıtı yanlış politikalar, hesapsız çizilen 'kırmızı çizgiler' ve yerine getirilmeyen sözlerle devam etmiştir.

İkinci safha yanlış politikalar

İkinci safhada, ilk safhadaki yanlış politikalar neticesinde ABD'nin husumeti anlaşılınca, ortaya çıkan yeni durum iyi değerlendirilmeden, bu defa körü körüne ABD taraftarı bir politika takip edilerek, yanlışlıklar zinciri devam ettirilmiştir.

Bu safhada, ABD'nin Irak'ta Türkiye aleyhine uyguladığı politikalar karşısında sessiz kalınmış ve ABD'nin oyalama taktikleri kabullenilmiştir.
Böyle olunca da Irak'taki emrivakilere boyun eğilmiş; Amerika'nın isteği dışına adım atılamamış; artan terör olayları karşısında çaresiz kalınmıştır.

Dört yıl boyunca ABD-Irak-terör üçgeninde birbirini takip eden
bu yanlış politikalar, bütün dünyada, ABD nezdinde, kukla Irak Hükûmeti, peşmergeler ve PKK indinde Türkiye'nin inandırıcılığını ortadan kaldırmıştır.
Halbuki, 2003'te Irak'ta olabilseydik, bugün Irak'ı kuzeyi ile birlikte kontrol edebilir; süper güç ABD'nin hasmı değil, en yakın stratejik ortağı olabilir; Kuzey Irak'ta peşmergelerin hâkimiyetine meydan bırakılmaz; Kerkük-Musul hattı Türkmenler'in kontrolüne geçer; PKK terörünün kökü kazınmış ve Türkiye'nin millî güvenliği sağlanmış olurdu. Ayrıca, yüzbinlerce Müslüman Irak'lı hayatını kaybetmez; kardeş kavgası yapılmaz ve milyonlar bu zulme maruz kalmazdı.

Şimdi ne yapmalı!

Bu zincirleme hatalarla dolu politikayı gecikerek de olsa, mutlaka değiştirmeliyiz.

Önce, Türkiye'nin ABD, Irak, Kürtler ve PKK konusunda, ilkeleri ve tedbirleri tesbit edilmiş bir millî politikayı, daha fazla zaman kaybetmeden hazırlaması lâzımdır. Bunu yaparken dış politikanın arkasına silahlı kuvvetleri koyabilmeli, yani Başbakan bir tarafına Dışişleri'ni, bir tarafına da Genelkurmay'ı alabilmelidir.

Türkiye, daha evvel de defaatle yazdığımız gibi, bütün bu terör rezaletini ve hukukî haklarını gerekçe göstererek 'sınır ötesi operasyonu' gerçekleştirmelidir.

Bu müdahale, dosta düşmana, Türkiye'nin millî güvenliği ve terörle mücadele konusunda kararlığını gösterecektir.

Kaynak: Radikal