ABD harekât olasılığını artırıyor!

 
ABD, iktidar üzerindeki kontrolünü yitirince panikleyen ve Irak'a girmeyi değerlendiren Türk ordusuna karşı AKP'yi desteklemeliydi. Fakat Washington, İslami köklere sahip bir partiye güvenemediği için askeri seçkinlere sesini çıkarmıyor ve sınır ötesi harekât olasılığını artırıyor

İlk bakışta, Amerika'nın son dönem Türkiye politikasının mantığını kavramak güç. ABD'nin seçimle başa gelen hükümetlere karşı demokratik olmayan güçleri desteklemeyi tercih etmesi ilk kez yaşanan bir durum değil. Bununla birlikte bu kez yapılan seçimle, Amerika hem dar anlamda stratejik çıkarlarından hem de daha kapsamlı ideallerinden uzaklaşmış görünüyor.

Bir tarafta AB'yle daha fazla bütünleşmeye kararlı ve gereken liberal siyasi reformları şaşırtıcı ve hatta emsalsiz bir biçimde gerçekleştiren,

üneydoğu'da PKK militanlarıyla çatışırken ve şehirlerdeki Kürt terörüyle mücadele ederken ılımlı Kürtlere ulaşma isteğini de gösteren, Kuzey Irak'ta PKK'ya karşı daha doğrudan eyleme geçilmesi yönünde lobi yaparken siyasi gerçeklikleri ve Amerika'nın stratejik kaygılarını net bir biçimde anladığını ortaya koyan, halkın geniş kesimlerinin desteğini alarak seçilmiş bir hükümet var.

Orduyla ilişkiler köklü ama...

Diğer yandaysa, giderek patlamaya hazır hale gelen bir askeri kurum bulunuyor. Bu askeri yapılanma uzun süreden beri siyasi reformları bıraktı ve büyük ölçüde, AB üyeliği vaadinin sadece ordunun gücünü zayıflatmak ve belki de ülkeyi tamamen yıkmak için Türkiye'nin düşmanlarının bir hilesi olduğu sonucuna varmış durumda. Bu askeri yapılanma ki eleştirilere örtülü ya da açık tehditlerle cevap veriyor, askeri darbe imasında bulunuyor; iktidarın kötüye kullanılmasını ve yolsuzluğu soruşturma cüreti gösteren gazetecileri suçluyor. Geçenlerde, Türkiye'nin en iyi kadroya sahip ve en saygın haber dergilerinden biri olan Nokta'ya yönelik peş peşe baskınlar, derginin kapatılması ve Türkiye'nin en saygın gazetecilerinden ikisinin kendilerini sanık sandalyesine bulmasıyla sonuçlandı.

Ordunun Kürtlerin huzursuzluğu karşısında Türkiye'de izlediği 'strateji' bir demir yumruk stratejisi ve savaşın, Türkiye'nin ABD'yle 52 yıllık ittifakına mal olma pahasına Kuzey Irak'a genişletilmesini amaçlıyor. Aslında, şaşırtıcı derecede düzenli olarak, konuşmalarda ve gazetelere verilen demeçlerde eski generaller, Türkiye'nin dış politikasının gözden geçirilmesi ve iş siyasi reformlara geldiğinde daha az talepkâr olabilecek Rusya ve İran gibi ülkelere yaklaşılması olasılığını dillendiriyor. Bu senaryoların gerçekleşeceğine inanmak güç olmakla birlikte, tüm bunlar iktidar üzerindeki kontrollerini yitirmeye başlayan eski muhafızların kibir ve paniğini gösteriyor.

Bu tabloya bakılarak, ABD'nin seçilmiş hükümete desteğini dile getirmesinin ve orduya ait olduğu yerde, yani kamusal tartışmaların dışında ve kışlada kalması gerektiğini bildirmesinin hem stratejik açıdan hem de ahlaki anlamda uygun olacağı açıkça görülebilir. Washington'ın bunları bugüne dek yapmamasının iki nedeni var. İlki basitçe atalet: Amerikan bürokrasisi ve Türk askeri yapılanması arasındaki bağ uzun bir geçmişe dayanıyor ve derin. Aynı zamanda, Amerika'nın iktidardaki AKP'yle ilişkileri yeni ve her iki tarafın yanlış anlamaları ve hantallığı yüzünden bozuldu.

En önemli etkense, ABD yönetimindekilerin çoğunun, İslamcılık demokratik ve laik bir devletin sınırlarını bilinçli, gönüllü ve tutarlı olarak ihlal etmediğinde bile İslami kökenlere sahip bir hükümete güvenememesi gibi görünüyor. Bu politika çeşitli ve birçok şeyi etkileyen bir bedele yol açacak. Tuhaf olan şu ki, Amerika birçok başka yerde destek çıktığı, İslam içindeki liberal ve hoşgörülü geleneklere vurgu yapan, Doğu'yla Batı arasındaki bölünmeyi mühim görmeyen bir siyasal İslam modelini elinin tersiyle itiyor.

Böyle bir pozisyon alarak ABD, halkın büyük kesiminin desteğini alan ve geniş ölçüde başarılı bir hükümet karşısında Türkiye'deki anti-demokratik ve gerici unsurları destekliyor; bir yandan da gelecek seçimlerde son seçimlerdekinden daha başarısız çıkacağı söylenen müdahaleci askeri seçkinlere ve onların siyasi müttefiklerine cesaret veriyor.

Böylece Amerikan politikası trajik ve kendi kendini yok edici bir askeri darbe olasılığını artırıyor. Reel politikanın serinkanlı sınırları dahilinde bile olsa, bu politika mantıksız: Türk ordusu Irak'taki krize, ülkeyi savaşa sürükleyebilecek, ABD işgalinin tek 'başarı'sı gibi gösterilen tek bölgenin çözülmesine yol açabilecek ve Irak'taki çatışmanın tüm bölgeye yayılması riskini artıran bir panikle tepki verdi. Türklerin attığı bu adımlar hem ahlaki hem de siyasi açıdan yanlış.

Korkutma taktiği son seçenek

AKP mükemmel bir müttefik değil. Her 'büyük çatı' partisi gibi her biri 'demokratik' veya 'liberal' görülemeyecek farklı fikirleri temsil ederek stratejik hatalar yaptı. Bununla birlikte parti yönetimi, Turgut Özal'ın Anavatan Partisi'nden bu yana Türkiye'yi liberalleştirme ve demokratikleşme yönünde iktidara gelen her hükümetten daha fazla adım attı. Buna karşılık, korkutma taktiklerine, popülizme, kırılgan ve şiddet yanlısı bir milliyetçiliğe iktidarda kalabilmek için giderek daha fazla bel bağlayan ordu ve müttefiklerinin fikirleri tükenmiş görünüyor.

Bu ikisinin arasında, Amerika'nın ideallerinin ve çıkarlarının nerede bulunduğu açık. Maalesef, Bush yönetiminin desteği ters yönde ağır basıyor gibi.

Kaynak: Radikal