AB Troykası ile Türkiye arasındaki bakanlar toplantısı, AB dönem başkanı Çek Cumhuriyeti'nin ev sahipliğinde... Çeşitli düzeylerde yapılan görüşmelerin genel olarak olumlu açıklamalarla sonlandırıldığı anlaşılıyor.
Dışişleri Bakanı Babacan'ın Çek Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Schwarzenberg, AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn ve bir sonraki AB dönem başkanı olacak İsveç Dışişleri Bakanı Bildt ile yaptığı basın toplantısı, görüşmelerin çerçevesini gösterdi. Buna göre, AB'nin devam eden müzakereleri desteklediği ve hatta başarıya ulaşmasını gerekli gördüğü ifade edildi. Söz konusu gerekliliğin bir yanı, Türkiye'nin sorumluluklarını ifade ediyor. Bunlar, reformların sürdürülmesi ve Kıbrıs sorununda yapıcı desteğin sürmesi ile Gümrük Birliği'nden doğan sorumlulukların yerine getirilmesi gibi konular. Diğer yanı ise, AB ülkelerine düşen sorumluluklara işaret ediyor. Bu çerçevede AB, müzakere sürecinin yeni itici güçlere ihtiyacı olduğunu hatırlatarak, üye devletlerin Türkiye'yi destekleyen ve hatta yüreklendiren faaliyetler içinde olmamalarını eleştirmiş oluyor.
Toplantılar sırasında, Türkiye'nin Ortadoğu ve Kafkasya politikasındaki barışçı girişimleri, Ermenistan sınır kapısının açılması yolundaki çabaları, Azerbaycan hassasiyeti gibi çabalarının AB için önemi üzerinde durulmuş. Bu çerçevedeki AB açıklaması, Türkiye'nin bölgedeki girişimlerinin AB stratejik çabalarıyla örtüştüğü yolunda. Çek Cumhuriyeti dönem başkanlığı bitmeden sosyal politika ve istihdam ile vergilendirme başlıklarının müzakerelere açılması konusunda da uzlaşmaya varıldığı anlaşılıyor. Her dönem başkanlığında en fazla iki başlık açılması gibi bir teamül oluşmuştu, tüm iyi niyetli ve gönül alıcı açıklamalara rağmen bu durumda bir değişiklik şimdilik, gözlenmiş değil.
Türkiye tarafı ise bu toplantı vesilesiyle AB sürecine devam etmekteki kararlılığını vurgulamış oldu. Ayrıca Babacan 'müzakere süreciyle alakası olmayan siyasi konuları gerekçe göstererek, yolumuza engel konulmaması' gereğine dikkat çekti. Bu açıklama, büyük ölçüde Türkiye'nin üyeliğine kategorik olarak karşı çıkan üye ülkelere yönelikti. Türkiye, zamanında aday kabul edilen ve müzakerelere başlanması için de olumlu oy kullanan ülkelerin, mesela Fransa'nın, yarı yolda fikir değiştirmesinin Türkiye'den çok AB siyasi mekanizma ve anlayışına uygun olmadığını ifade etmiş oldu.
AB kurumları Türkiye'nin üyelik süreci devam etsin dedikçe Fransa'dan daha açık mesajlar gönderme ihtiyacı artıyor. Fransa AB İşleri Bakanı Le Maire'in, AB genişlemesinin Balkanlarda sonlanması gereği üzerine yaptığı açıklama, Türkiye'nin Fransa tarafından istenmediğinin açık ifadesi oldu. Türkiye'yi 'büyük bir dost ülke' olarak gördüklerini açıklayan bakanın, AB üyeliğine taş koyan bir ülkeyle Türkiye'nin neden dost kalmak isteyeceğini sandığı ise muhtemelen kendisine Türk yetkililerce sorulacaktır. Bu dostane olmayan tutumun yeni bir 'dostluk biçimi' önerisi olduğu anlaşılıyor, ama Türkiye için bu durum bir dostluk anlamına gelmiyor.
Türkiye'nin politikaları üyelik sürecinin devamından yana gözüken AB stratejileri ile uyuyorsa, demek ki Fransa ile uymuyor. Fransa stratejileri Türkiye ile uymuyorsa, o zaman AB ile de uymuyor olabilir. Bu durumda Fransa'yı ikna etmek AB'nin diğer üyelerine düşer. Ancak tersine bir durum da olabilir. Belki üyeliği destekler görünen AB kurumları ve bazı üyeler de aslında bu konuda kuşkuludur ve sorumluluğu Fransa'ya yıkmaktan hiç de rahatsız değillerdir.
Üyelik yolundaki en temel adımın, bu olasılıkların netlik kazanması gereği olduğu anlaşılıyor.
Kaynak: Star