AB-Türkiye ilişkilerinde ne olur?


 
Anayasa Mahkemesi'nin AKP'yi kapatma ve partinin 71 üyesine siyasi yasak getirme davasına bakma kararının ardından AB devlet başkanları oldukça sessizdi ve Genişlemeden Sorumlu Komiser Olli Rehn dışında çok az yorum yapıldı.  
  
Bu durum kısmen Türkiye'de tam olarak ne olup bittiğine dair önemli ölçüde karmaşa olmasından, kısmen de Türkiye'nin artık AB gündemine pek güvenmemesinden kaynaklanıyor. Nitekim ülke içindeki zorluklar ve Türk hükümetinin AB ile ilgili reformları yürütememesi ile geçen ayların ardından AB'de Türkiye yorgunluğuna dair derin bir his oluştu.

Müzakerelerde uyurgezerlik

Bununla birlikte bu seferki krizde AB çıtayı yükseltmeli ve Türk demokrasisini korumaya yardımcı olmak için elinden geleni yapmalıdır. AB şimdiye kadar Türkiye'yi sürekli hayal kırıklığına uğrattı. Üye ülkeler Ankara ile katılım müzakerelerine başlamayı kabul ettiğinden beri AB'nin konumu giderek belirsiz hale geliyor. Aldatıcı Kıbrıs meselesini garantiye alan hiçbir şeyin olmadığı açık uçlu müzakerelerden bahsedilmesi ve Fransa Başbakanı Sarkozy ile Almanya Şansölyesi Merkel'in devam eden farklı bir ilişki türü talepleri, müzakereleri hemen hemen durma noktasına getirdi. Her iki taraf da önergeler sırasında uyurgezer konumundadır - Türkiye gerçekleştirmeyi tasarladığı reformlardan bahsederken, Avrupa Komisyonu ve Türkiye'nin müttefikleri ufuktaki ilerlemeden ve Türkiye'yi dahil etmenin öneminden bahsediyor. Bununla birlikte eylem ve uygulama açısından fazla bir şey gerçekleşmiyor. Ancak aynı zamanda tüm üye ülkelerin Türkiye'yi dahil tutma ve AB yörüngesinde tutmanın önemini (Türkiye'nin katılımına karşı olan ülkelerin bile) kabul ettiği açıktır; çünkü hem AB'nin hem de Türkiye'nin ne kadar yavaş olursa olsun daha müreffeh ve istikrarlı bir ülke ve bölge yaratacak bu süreçten kazanacağı çok şey var. Bu nedenle şimdi yan gelip yatma ve müzakereleri bitirmekten bahsetme dışında bir şey yapmama zamanı değildir. Tehlikede olan pek çok şey var ve AB'nin Türkiye'ye açık sinyaller göndermesi gerekiyor. Öncelikle işlemekte olan yargı süreci kınanmamalıdır. Aksine Anayasa Mahkemesi, Avrupa değer ve ilkelerine saygı göstererek demokratik bir biçimde hareket etmesi için teşvik edilmelidir. AB, siyasi partilerden veya diğerlerinden müdahale olmaması gerektiği konusunda açık bir mesaj vermenin yanı sıra beklentileri için sabit noktalar belirlemelidir. İkinci olarak AB AKP'yi koruyor gibi görülmemeli, Türk demokrasisini koruyor gibi görülmelidir. Önemli olan budur. Politikacılar gelip giderler, ancak demokrasi istikrarlı olmalıdır.

AKP yasaklanırsa AB gri bir alana girecektir. Sadece müzakereleri derhal askıya alma davası olmayacaktır. Öncelikle dava kesinlikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) gidecektir. Mahkemenin ilgilendiği son dava olan, AKP aleyhine yapılan hemen hemen aynı suçlamalara dayanan Refah Partisi'nin kapatılması davasının mahkemenin partinin kapatılmasını desteklemesiyle son bulduğu dikkate alındığında mahkemenin AKP lehine bir karar vereceği varsayılamaz. Mahkemenin tekrar kapanma lehine karar vermesi durumunda üyelik müzakerelerinin askıya alınması büyük ölçüde olasılık dışıdır. Bunun yerine AB tabii ki koşulları değiştirecek bir tür askerî darbe meydana gelmediği sürece hükümet kim olursa olsun, Ankara'daki yeni hükümetle ilişkileri toparlayacaktır. Ancak AİHM AKP'nin kapatılması aleyhine karar verirse, farklı bir hikâye olacaktır ve AB'nin Türkiye'nin müzakereler çerçevesinde belirtilen "Türkiye'de Avrupa Birliği'nin temelini oluşturan özgürlük, demokrasi, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin ciddi şekilde ve devamlı olarak ihlali durumunda Komisyon kendi girişimleri veya üye ülkelerin üçte birinin talebi üzerine müzakerelerin askıya alınmasını tavsiye edecek ve muhtemel yeniden başlama koşullarını teklif edecektir" kurallarını izlemesi gerekecektir. İlişkinin önemi dikkate alındığında zor bir karar olacaktır; ancak bir felaket olabilecek müzakere sürecinin askıya alınma ihtimali vardır. Katılım süreci Türkiye'nin dönüşümündeki en önemli araçlardan biridir ve bu aracın yıkılmasının ağır sonuçları olacaktır. AB bütünleşmesi her zaman bir devlet projesi olmuştur ve müzakerelerin askıya alınması bunu sona erdirecektir. Bugüne kadar hiçbir aday ülkede demokrasi ihlali nedeniyle müzakereler askıya alınmamıştır. Ayrıca Türkiye'nin durumunda AB üye ülkelerle uyumsuzluk seviyesi dikkate alındığında müzakerelerin askıya alınması durumunda müzakerelere yeniden başlama kararının oybirliğiyle alınması gerektiği ve 27 üye ülkenin tamamının anlaşmaya varma ihtimalinin çok küçük göründüğü göz önüne alındığında müzakerelerin yeniden başlama ihtimali son derece olasılık dışıdır.

AKP'nin yasaklanması durumunda bu kez Türkiye'de neler olacağına dair önceden hüküm vermek zor; ancak yeni bir hükümeti iktidara taşıyacak yeni seçimler yapılana kadar bir çeşit bekçi hükümetin ve cumhurbaşkanının yer alacağı tahmin edilebilir. Bu yeni hükümetin AB'ye sadece sahte bağlılık gösterecek Avrupa karşıtı, otoriter tipte bir rejim olma ihtimali yüksektir. Bununla birlikte AB ve Türkiye aynı zamanda savunma ve güvenlik, enerji, ticaret, göç, terörle mücadele dahil pek çok önemli alanda işbirliği yapan iki ortak olarak pek çok farklı alanda birbirine sarılmış durumdadır. AB, Türkiye'nin en büyük ticari ortağıdır ve Türkiye enerji çeşitliliği için, özellikle oynayacağı önemli bir rolü olduğu planlanan Nabucco boru hattı açısından anahtar ülke olmaya devam edecektir. Bununla birlikte Avrupa karşıtı rejimle ilgilenmek çok daha zor olacaktır ve iki taraf arasında "ateşten bir duvar" örülebilir. Türkiye kısıtlı özgürlükler, devam eden insan hakları ihlalleri ve belirsiz bir hukukun üstünlüğü anlayışı ile kısmî demokrasi olarak kalacaktır. Hem politik hem de ekonomik açından gerçek potansiyeline asla ulaşamayacaktır ve tehlikedeki bir ekonomiyle oldukça izole hale gelebilir. Pekala nükleer güç geliştirmeye ve dış politikasında "otlakçı" bir güç haline gelebilir. AB artık Ankara üzerinde manivela gücü olmayacak ve tüm bölgede ciddi, zincirleme bir etki olacaktır. Ege'ye istikrar ve barış getirme ihtimali önemli ölçüde azalacak, Ermenistan'la devam eden sorunlar için için yanmaya bırakılacaktır.

Karar vericiler sağduyulu davranmalı

Dahası Güneydoğu'da neler olacağı sorusu mevcuttur. Türkiye'deki Kürtlerin boş boş oturacağına ve yeni bir rejimin zamanı geri döndürüp, onları yeni bir baskı durumuna döndürmesine izin vereceğine inanmak saflıktır. Kürtler AB'ye çok güveniyor ve AB sürecinin sona ermesinin yanı sıra durumlarını sürekli iyileştiren tek siyasi partinin ortadan kaldırılmasının, korkunç sonuçlar doğurabilecek ciddi bir Kürt ayaklanmasıyla sonuçlanması imkânsız değildir. Üzücü bir başka durum da Kıbrıs'a ne olacağıdır. Yeni, otoriter bir rejim ile AB ilişkilerinin olmaması bir çözüm bulunmasını neredeyse imkânsız hale getiriyor. Kuzey Kıbrıs daha da ilhak edilebilir, bu durum da Kıbrıslı Rumların güvenlik endişelerini daha da artıracak, bölgeye ve AB'nin eşiğine daha büyük sorunlar getirecektir.

Ulusun ve halkın geleceğini bıçak sırtına dayayan bu krizin suçunun yüklenebileceği pek çok insan var. Türkiye ne tür bir ülke olmak ve dünyada hangi yeri zapt etmek istediğine karar vermeye çalışırken, doğru kararların alınacağı ve Türkiye'nin bu çöküntüden kurtulacağı umuluyor. Bu son derece önemli kararı alanlar sağduyularını kullanmalı ve demokrasi ve hukukun üstünlüğüne bağlı kalmalıdır. Olayların bu gidişatından memnun olan, sayıca fazla AB içindekiler uzun vadede çok dikkatli düşünmelidir ve bu bağlamda AB ve uluslararası toplum şimdi harekete geçmeli ve Türkiye'ye bu zor zamanında yardım edip, ülkenin felakete sürüklenmesine izin vermemelidir, aksi halde bu felaket sınır ötesinde de yankı bulacaktır.
 
Kaynak: Zaman