Karaciç'in tutuklanması sonrası AB Batılı değerleri övüp Sırbistan için 'bir perdenin kapandığını' belirtse de, Batı Balkanlar AB üyesi olmadan Belgrad rahat yüzü görmez. Tadiç'in AB yanlılığını değerlendirmeliyiz
Boris Tadiç yakışıklı, karizmatik ve epey cesur bir siyasetçi. Britanya İşçi Partisi üyesi olsaydı, kabinedeki 'sadık'lar ondan Bay B'yi (Başbakan Gordon Brown) sırtından bıçaklamasını istemek için kapısında sıraya girerlerdi. Fakat Tadiç'in zaten bir işi var. O, Sırbistan'ın devlet başkanı. Radovan Karaciç'in izini sürenler, o ve onun genç, reformcu çalışanlarıydı. Geçen hafta Londra, Paris, Berlin, Washington ve benzer yerlerden yükselen 'ilahi'lere göre, 'Avrupa'yı seçen' kişi oydu (yani, tek yakın dostu Moskova olan bir milliyetçi, neo faşist ve eski komünist değildi). Bu harika. Tabii, Avrupa da onu seçecek mi?
Herkes korku hikâyesini sever, dolayısıyla Karaciç'in yakalanması, Mladiç'in aranması ve Srebrenitsa'nın mide bulandırıcı iğrençliği yeniden büyük manşetlere dönüştürülebilir. Böylelikle, kıtamızın 1945'ten beri yaşadığı en çirkin günler hatırlanabilir. Ne güzel. İşte size mutlu bir son. Fakat Sırbistan için ufukta bir son ve hızlı bir 'perde kapanışı' umudu yok. Zira liderlerimiz, sevindikten, Batılı değerleri selamladıktan ve kendi inançları için -dolambaçlı bir şekilde- zafer ilan ettikten sonra ne yapıyorlar? Lafı geveliyorlar.
Batı Balkanlar Türkiye'den kolay
O zaman, Avrupa'daki her başbakanlığın fısıldadığı şeyi yüksek sesle söyleyelim. Batı Balkanların üyeliği tamamlanmadıkça AB projesi de tamamlanamaz. Neredeyse her engelin aşıldığı Hırvatistan üyeliğin eşiğinde. Zagreb müzakerelerin yüzde 95'ini bitirmiş durumda. Önümüzdeki yıl hazır olacak. Ve şimdi nihayetinde Sırbistan onu izleyebilir. Karadağ, Makedonya, Kosova ve kaygıları artan Bosna da aynı sırada bekliyor. Ve, genellikle değinilmeyen Arnavutluk da öyle.
Bunların hiçbiri çok acayip veya Türkiye sorunu kadar tartışma meselesi olan karmaşık meseleler değil. Aksine, Britanya dışişlerinde sıradan konular. O zaman bu duraksama,
homurdanma ve ertelemeler neden meydana geliyor? Çünkü, Hırvatistan'a aylar önce Brüksel'den bir kırmızı ışık yakıldı. Lizbon Anlaşması herkes tarafından onaylanmadan daha fazla ilerleme kaydedilemeyecekti. 27 üyeye bir başkasını daha eklemek idari açıdan mantıklı değildi. Ve, bu bir mantık ve diplomasi süreci olduğu için, kimse zaten
gerçekten tek bir yeni üyeden söz etmiyordu. Yedi yeni üyeden, 34 ülkeden oluşan bir
birlikten bahsediyorlardı.
Bu -ve üyelik ihtimali giderek azalan bir Türkiye- Avrupa için zirve noktası olacaktır: Biz ilerlerken sınırların ve çıkarların pratikteki tanımları şekillenmiş olacaktır. Miloşeviç ve Karaciç'ten sonra, savaş, barış ve ilerlemeye dair birazcık bile ciddi olan hiçkimse, Balkanların sürekli kaçınılan bir kuyuda sallanır halde bırakılabileceğine inanmıyor. Nadir görülen bir dürtüyle son seçimde eski tecrid güçlerini (ve Rus nüfuzunu) yenilgiye uğratabilen kişi Tadiç'ti. Avrupa'nın kırılgan Kosova siyasetini -Avrupalı askerlerin Avrupa topraklarında barışı korumasını- çöküşten kurtaran da Tadiç'ti.
Fakat Tadiç şunu açıkça biliyor ki, kendisi bir amacın aracı. Balkanlar'daki en büyük ve tarihsel açıdan en başınabuyruk ulus olan Sırbistan'ın ya Avrupalı bir geleceği ya da sorundan başka hiçbirşeyi olmayacak. Tuzakların ve oyunların başladığı yer tam da burası.
Dublin Lizbon Anlaşması'na oy verirken Belgrad'ın adı geçmiş miydi? Tabii ki hayır: Kimse seçmenlerin sınırlarını o derece zorlamayı sevmez. Muhafazakâr Parti lideri David Cameron, Britanya'nın kendi referandumundan söz ederken Sırbistan'la ilgili herhangi bir bağlantı kuruyor mu? Londra'nın Notting Hill mahallesinde bir Sırp lokantası yoksa tabii ki hayır.
Sırplar kurtuluşu Avrupa'da görüyor
Bununla birlikte bağlantılar orada; Karaciç'in katledilmesine olanak tanıdığı binlerce kişinin, Belgrad'ın NATO jetlerinin yıkmasından sonra dokunmadığı ofislerin enkazlarında... Hatta duygusal anlamda Belgrad'ın ilan panolarını süsleyen posterlerde de: Paul Anka buradaydı, Rihanna gelecek... Burası haritada unutulmuş bir nokta değil. Burası Avrupa'nın, kıtanın bir parçası olmaya ve Avrupa'nın çok fazla sayıdaki kabûstan kurtuluşu anlamına geldiğine içgüdüsel olarak karar vermiş bir parçası. Bu, hepimizin görünüşe göre şiddetle arzuladığımız 'vizyon'.
Bundan sonra ne olacak? Bosna ve diğerleri gibi Sırbistan geçen yıl resmi 'bekleme
odası'na girdi. Bürokratik açıdan 'kilit altında' tutulan (ve 27 hükümetin telkin ettiği) umutları var. Peki beklentileri karşılayacak bir hareketlilik yaşanacak mı? Özellikle de, sadece önyargıların 'yetiştiği' topraklarda genişlemenin mantığı kendisine yer bulabilecek mi?
Tadiç'i bir kaç hafta önce açık ve doğrudan bir şekilde konuşurken duyduğumda, kendisini tanımlayan ve geri tepmeleriyle bizi de tanımlayabilecek bir soruya dürüst bir yanıt alabilmek için, kendi hayatını ve ülkesini tehlikeye atan bir adam gördüm. Ve mırıldanmıyordu.
Kaynak: Radikal