60. T.C. (3. AK Parti) hükümeti’ni bekleyen sorunlar:

Türkiye, soğuk savaş sonrası küresel dünya sisteminin geçiş süreci zorluklarıyla yüzleşen ender ülkelerden birisidir. Tek kutuplu “yenidünya sistemi”nin rayına oturtulması uğraşları, en büyük sınavlarını, Türkiye’nin çevresinde vermektedir. Bu durum, Türkiye’yi idare edenleri çok büyük güçlüklerle yüzleşmek zorunda bırakmaktadır. Türkiye, her ne kadar jeopolitik, jeostratejik ve jeoekoomik olarak bölgesel güç konumunda bir ülke olarak zikredilse de; jeokültürel olarak neredeyse küresel bir etkiye sahiptir. O nedenle, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede hayatiyet kazandırılmaya çalışılan “Genişletilmiş Coğrafi Projeler” nedeniyle; Türkiye, ilgi odağı konumunda görünse de; gerçekte Türkiye, küresel düzeyde bir etkiye sahip olan jeokültürel ağırlığı nedeniyle ABD öncülüğündeki mihverin hedef tahtası ya da uydu yönlendirmesi haline gelmiştir. O noktadan baktığımızda, Türkiye’nin, görünenin ötesinde bir derinlikte zorluklar yaşamaktadır denilebilir.

 

Türkiye’nin çevresinde dizayn edilmeye çalışılan projeler dikkatle değerlendirildiğinde; sanki küresel güç odaklarının, her şeyi “Türkiye odaklı” olarak kurguladıkları kanaati insanda hâsıl oluyor. Mesela, yeni dönemin tek küresel aktörü konumundaki ABD’nin öncülüğünde oluşturulan ABD-İsrail-AB mihverinin şekillendirmeye çalıştığı Genişletilmiş Ortadoğu Projesi, Genişletilmiş Karadeniz Projesi, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin dillendirdiği Genişletilmiş Akdeniz Projesi ve Avrupa Birliği’nin “Genişletilmiş Avrupa Projesi” çağrışımı yapması bağlamında baktığımızda; dört adet farklı “Genişletilmiş Coğrafi Proje”nin her biri Türkiye’nin çevresine sarmalanmak istenmektedir. Açıkçası, İslam coğrafyasının ana gövdesi üzerinde farklı projeler uygulamaya koyulmaya çalışılırken, özellikle İslam dünyasının başat aktörü konumundaki Türkiye çepeçevre kuşatılmaya çalışılmaktadır. Pek tabii olarak Türkiye, bir taraftan çepeçevre kuşatılırken; diğer taraftan ise, ister istemez tam bir “merkez ülke” konumuna oturtulmaktadır.

 

Burada Türkiye açısından dikkat çekici üç senaryo dillendirilebilir: Birincisi, sahip olduğu coğrafi konum nedeniyle Türkiye, küresel sisteme yön veren aktörlerin bölgesel nitelikli projelerinde “kontrol ve kumanda merkezi” konumunda değerlendirilmek istenmektedir. Bunun için de, söz konusu aktörlerin isteklerine uygun bir “esnek yapılı devlet sistemi” oluşturulması beklenmektedir. Avrupa Birliği uyum süreci paralelinde yapılan “güdümlü reformlar”a rağmen, bu tarz bir yapılanma henüz oluşturulabilmiş değildir. Böyle bir yapılanma içerisine girilmesi halinde, Genişletilmiş Coğrafi Projelerin zorunlu bir sonucu olarak Türkiye, beş farklı bölgeye parçalanabilir. Bu yaklaşımla birlikte Türkiye’nin Batı kısmı AB’ye, Güneydoğu ve Akdeniz sahillerini de kapsayan kısmı İsrail’in uydusu bir yapıya, Kuzey kısmı Pontus hayallerine uygun müzelik bir yapıya, Doğu kısmı Ermenistan’a ve iç kısımlar ise Sevr Antlaşması’na uygun olarak Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakılabilir.

 

İkinci senaryoya göre ise; 1 Mart 2003 tezkeresinin reddedilmesi ve özellikle İran’la ilgili imha edici planlar karşısındaki rahatsız edici çıkışları sebebiyle Türkiye, çevresinde uygulamaya koyulan projelerin gerçekleştirilmesiyle eşzamanlı bir biçimde parçalanmak istenmektedir. Bu amaca hizmet edecek şekilde, öncelikli olarak Türkiye’nin savaşa ya da iç karışıklıklara sürüklenmesine yönelik ayak oyunlarının devreye girdirilmesi beklenmektedir. Son aylarda, Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye yönelik terör eylemlerine hız veren PKK terör örgütü ve destekçilerine ders vermek iddiasıyla, Türkiye’yi Irak’a yönelik kapsamlı bir harekete teşvik eden propagandalar, esas olarak, Türkiye’nin savaşa sokularak parçalanmasına zemin hazırlamak amaçlı planların ürünüdür denebilir. Böylece, Osmanlı Devleti’nin mirasçısı ve İslam ülkelerinin “orta büyüklükteki lider ülkesi Türkiye” korkusu kendiliğinden ortadan kaldırılma sürecine girdirilmiş olacaktır. Bu konu hâla sıcak tutuluyor.

 

Üçüncü senaryoda öne çıkan husus; Türkiye’nin bir taraftan meşgul edilmesi, bir taraftan İslam ülkeleri nazarındaki itibarının zedelenmesi ve diğer taraftan ise Türkiye’yi ABD-İsrail-AB mihverinin amaçlarına hizmet edecek bir pozisyona düşürmektir. Burada en çok kullanılan araç “iç politik istikrarsızlık, ekonomik bağımlılık ve halk ile kurumların çatıştırılması” gibi hususlardır. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde yaşanan gerilimler, elektronik muhtıra ve Cumhuriyet mitingleri bu bağlamda “çarpıtılarak” kullanılmak istenen en ciddi araçlardır. Köklü devlet geleneği, halkımızın durumun farkına varmış olması ve kurumlarımızın bu tarz dış müdahalelere karşı tedbirli davranmaları neticesinde söz konusu maksatlı yönlendirmeler kendiliğinden olumlu bir havaya bürünmüştür. Pek tabii olarak, IMF ve Dünya Bankası bağlantılı ekonomi politikaları ile Avrasya enerji kaynaklarının değişik pazarlara sevkıyatında Türkiye’ye verilen destekler de, Türkiye’nin, kontrollü bir şekilde ABD-İsrail-AB mihverinin menfaatlerine uygun bir zemine çekilmesi amacıyla kullanılmaktadır.

 

Bütün bu değerlendirmelerden hareketle; Üçüncü AK Parti Hükümeti’nin önünde bulunan dış politika sorunlarını kısaca şöyle sıralayabiliriz: 1- PKK terör örgütünün varlığı ve bu örgütün ABD-İsrail-AB mihveri tarafından kullanılmaya çalışılması. 2- Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir Kürt devleti kurulması girişimlerinin Türkiye’ye karşı kullanılmaya çalışılması ve Irak’taki Türkmenlerin de Kürt unsurların içerisinde asimile edilmeye uğraşılması. 3- Kerkük bölgesinin Kürt özerk yönetimine bağlanması ve zamanla muhtemelen Kürt devletinin içerisine dâhil edilmesi amacıyla devreye girdirilen yoğun göç ve referandum uygulaması. 4- İran içerisindeki otuz milyon civarındaki Azeri Türkünü ayaklandırarak ayrılıkçılığa teşvik etme peşinde koşan ABD-İsrail-AB mihverinin, Türkiye ile İran’ı savaştırma amaçlı kumpasları. 5- Büyük Ortadoğu Projesi bağlamında, bölgemizde ve hatta İslam dünyasında devreye girdirilmeye çalışılan “mezhep ve etnik çatışma” projeleri. 6- AB’ye üyelik süreci kaynaklı sorunlar. 7- Avrasya enerji rekabeti gerilimleri. 8- İran-Pakistan-Türkiye mihverinin örtülü birlikteliğinin zayıflıkları. 9- ABD ve İsrail ile yaşanan güvensizlikler; vs.

 

drsiddikarslan@hotmail.com

AB-Uluslararası İlişkiler Uzmanı ve Siyaset Bilimi Doktoru