5 Soruda İdlib Operasyonu

Astana Sürecinde çatışmasızlık bölgeleri kapsamına alınan İdlib'de operasyonun Türkiye için önemi nedir?

Ufuk Ulutaş'ın SETA bünyesinde yaptığı çalışmada İdlib operasyonu ile ilgili en çok merak edilen 5 soruya verdiği cevapları

 1. Operasyon hangi amaçla yapılıyor?

Altıncı Astana Toplantısı sonrasında alınan kararla İdlib’in çatışmasızlık bölgeleri kapsamına eklenmesi ve Türkiye’nin Rusya ile vilayette çatışmasızlığı hayat geçirmesi mutabakatına varılmıştı. Türkiye muhalif grupların garantörü olarak İdlib’e girecek ve gözlemci statüsünde faaliyet gösterecekti. İdlib operasyonu bu mutabakatın gerçekleştirilmesi için yapılmaktadır. Aynı zamanda İdlib halkında İdlib’in ikinci bir Halep’e dönüşmesi endişesi yaygındır. Halep’te muhalifler rejim, İran ve Rusya’ya karşı savaşmış, bu esnada şehir büyük çoğunlukla tahrip edilmiş ve çok sayıda muhalif aileleriyle birlikte şehri terk etmek zorunda kalmıştı. Muhaliflerin kuzeydeki kalbi konumunda bulunan İdlib’in de benzer bir senaryoyla karşılaşmaması için İdlib halkının Türkiye’nin operasyonuna oldukça sıcak baktığı bilinmekteydi. Türkiye Halep benzeri bir operasyonun İdlib’de gerçekleşmesini engellemek, bu yolla ortaya çıkacak insani kriz, yaşam kaybı, insan hareketliliği ve güç boşluğunun PKK gibi yapılar tarafından doldurulacağı değerlendirmesiyle İdlib operasyonunu başlatmıştır.

2. İdlib’de hangi unsurlar bulunmaktadır ve askeri kapasiteleri nedir?

 İdlib Suriye’de devrim taraftarlarının ilk zamanlardan itibaren yanında olmuş bir vilayettir. Kısa süre içerisinde rejim unsurlarından temizlenen İdlib, şehir merkezinin muhaliflerin kontrolünde olduğu tek yerdir. Geniş kapsamlı İdlib operasyonu ÖSO, Ahraru’ş-Şam, Nusra Cephesi gibi grupların da yer aldığı geniş bir konsorsiyum tarafından yapılmış, sonraki dönemlerde şehirde kozmopolit bir sivil-askeri yapı kurulmuştu. Özellikle Halep’in düşmesinin ardından vilayete çok sayıda Suriyeli yerleşmiş ve nüfus 1 milyonu aşmıştır. Nusra Cephesi’nin domine ettiği Heyet-i Tahrir’uş-Şam (HTŞ) vilayetin bir çok noktasında kontrolü ele geçirmiş ve özellikle Ahrar ile giriştikleri çatışmalardan sonra kontrollerini güçlendirmiştir. An itibarıyla vilayetin ana şehirlerinin çoğunu HTŞ kontrolü altında tutmaktadır. Fakat bunun yanında HTŞ’ye katılmayan ve/veya hatta belli periyodlarla çatışan Ahrar gibi, Feylaku’ş-Şam gibi, Jeyş el-İzze ve Jeyş el-İdlib gibi gruplar, daha önce HTŞ’nin parçası olup ayrılan Nureddin Zenki gibi gruplar da bazı noktaları kontrol etmektedir. Hem Türkiye’yle ilişkileri hem de İdlib halkının talepleri doğrultusunda HTŞ dışındaki grupların operasyona büyük oranda sıcak baktığı veya operasyonun parçası olduğu görülmektedir. HTŞ içerisinde de birtakım bölünmeler yaşanmıştır. Geçtiğimiz birkaç ay içerisinde HTŞ’den Türkiye’nin müdahalesine karşı açıklamalar yapılmıştır. Önümüzdeki dönemde HTŞ’den başka kopuşlar da beklenmektedir. Yine de HTŞ’nin çekirdeğini oluşturan Nusra Cephesi’yle bir çatışma ihtimal dahilindedir. Nusra Cephesi muhalif gruplar arasında savaşma kapasitesi en yüksek olan gruplardandır. Ellerinde DEAŞ kadar sofistike silahlar olmasa da savaş deneyimi yüksek militanları bünyesinde barındırmaktadır. Hem karaborsadan temin ettikleri hem de diğer muhaliflerden ele geçirdiği silahları bulunmaktadır. DEAŞ gibi intihar ve bombalı araç saldırılarını etkin olarak kullanmaktadır. Diğer muhalif gruplar içerisine sızdırdıkları muhbirleri vardır. Yine içlerinde yabancı istihbarat örgütleri için çalışan, üst düzey de dahil olmak üzere militanları bulunmaktadır.

3. İdlib Türkiye için neden önemlidir?

İdlib Esed rejimi, Afrin’deki PKK yapılanması ve Türkiye arasında kalan bir vilayettir. Muhalefetin kuzeydeki merkezi ve can damarı konumunda olan İdlib’in kaybedilmesinin Suriye meselesinin geneline dair olumsuz sonuçları olacaktır. Aynı zamanda siyasi müzakerelerde muhaliflerin elini oldukça zayıflatacaktır. Türkiye açısından ise İdlib’deki rejim, İran ve Rus saldırısı büyük bir insani krize yol açacaktır. Bu insani kriz büyük bir kontrolsüz insan hareketliliğine ve mülteci dalgasına sebep olacaktır. Diğer bir deyişle İdlib’den kaçan Suriyeliler tekrar Türkiye’ye yönelecek ve bunun Türkiye’ye güvenlik, sosyal ve ekonomik açıdan olumsuz sonuçları olacaktır. Bununla birlikte İdlib’de oluşacak güç boşluğu ve kaos, hemen kuzeyde Afrin’deki PKK yapılanmasına yayılma fırsatı sunacak ve PKK bu bölgedeki kontrol alanını genişletebilecektir. Türkiye bu hamlesiyle Afrin’i daha büyük bir baskı altına alacak ve olası operasyonlarda da stratejik bir alan elde etmiş olacaktır. İdlib, Türkiye’nin Fırat Kalkanı bölgesiyle birlikte kuzeyde fiili güvenli bölgeler oluşturulması fikri için de önemli bir noktadır. Türkiye’nin yeniden inşa sürecini başlattığı ve Suriyelilerin geri dönmesine olanak sağladığı Fırat Kalkanı Bölgesine benzer bir şekilde İdlib de Suriyelilere güvenli bir liman sağlayacak bir vilayete dönüştürülmek istenmektedir.

4. Operasyonda Türk askerinin rolü nedir?

İdlib operasyonu Fırat Kalkanı’na benzer bir şekilde ÖSO unsurlarıyla birlikte yapılmaktadır. ÖSO unsurları öncü birlikler olarak İdlib’e girmiş ve yapılacak mıntıka temizliği sonrasında Türk askerinin girmesi beklenmektedir. Türkiye çatışmayı minimize etmek için bir süredir çaba sarf etmektedir. Bunun bir ayağı operasyona karşı çıkan HTŞ’nin bölünmesi için ortaya koyulan çabadır. Geçtiğimiz birkaç hafta içerisinde HTŞ’den kopuşlar yaşanmıştır. Diğer ayağı ise HTŞ’ye İdlib’in ve halkının selametinin çatışmadan değil, çatışmasızlıktan geçtiğinin anlatılması suretiyle olası bir direnişin engellenmesidir. Şu noktada en büyük soru herhangi bir direnişin ve çatışmanın olup olmayacağıdır. Hem Türkiye’nin muhalifler için stratejik önemi sebebiyle, hem de halkın baskısı sebebiyle direnişin zayıf olması ihtimali vardır. Fakat HTŞ’nin çekirdek grubunun mevcut konumlarından feragat etmemek için direniş gösterme ihtimali de dikkate alınmalıdır. Yakın zamanda Ahrar gibi senelerdir birlikte çalıştıkları bir gruba bile saldırabilen bir yapının, bu konuda rasyonel düşünebilmesi ve kontrolü başka bir aktöre bırakması fikri ihtiyatla karşılanmalıdır. Kısaca Türkiye yerel unsurlarla bir çatışma olmadan operasyonu yürütmeyi planlıyor fakat güvenlik risklerine ve direniş ihtimaline karşı da önlemlerini alıyor. Bundan sonrası, mezkur çekirdek grubun marjinalize edileceği ve direnen gruplara mukabele yapılacağı bir sürece kapı aralayacaktır. İdlib’de kontrolün sağlanmasıyla birlikte Türk askeri, çatışmasızlık bölgesinin gözlemi için vilayetteki varlığını devam ettirecektir.

5. Operasyonun riskleri nelerdir?

Türkiye bir süredir Rusya’nın aksi yöndeki çalışmalarına rağmen operasyonun zamanı gelince yapılması gerektiğini ifade etmekteydi. Bunun için öncelikle İdlib’deki grupların organize edilmesi ve direnişin kırılması için birtakım müzakereler yürütülmekteydi. Buradaki amaç, çatışmanın önlenmesi ve halkın zarar görmemesiydi. HTŞ saflarından ne ölçüde direniş olacağı ve Türkiye ile çatışmaya girip girmeyecekleri henüz net değil. Bu çatışma operasyonun en büyük risklerinden birisidir. Bu tarz bir çatışmanın meydana gelmesi için hem HTŞ içerisindeki radikal gruplar, hem rejim hem de PKK unsurları provokasyona girişebilirler. Muhalif grupların birbiriyle çatışmasından en büyük faydayı şimdiye kadar rejim ve PKK sağlamıştır; bu tür provokasyonlara karşı dikkatli olmak elzemdir. Diğer taraftan İdlib’de kalacak ÖSO unsurlarının da dikkatle tayin edilmesi gereklidir; zira bölgesel asabiyenin ve grupsal rekabetin yaygın olduğu Suriye’de silahlı güç kompozisyonunun dikkatle belirlenmesi hayati öneme haizdir. Diğer taraftan ise Rusya ve İran’la Suriye vizyonlarımızda büyük farklılıklar olduğu da dikkate alınmalı, İdlib operasyonundan istifade tasarruflarda bulunmaları ve sivilleri hedef almak suretiyle infial yaratmaları da engellenmelidir