Fransa'daki tatilimin bir bölümünü, ABD'deki sağlık reformu hakkında sarf edilen öfkeli sözleri dinleyerek geçirdim.
Tavır şuydu: "Şaka yapıyor olmalısın! 46.3 milyon Amerikalı'nın sağlık güvencesi yoksa tartışacak ne var ki?" Fransızlar haklı. Fransa gayrı safi milli hasılasının yüzde 11'ini sağlığa harcayıp herkesi güvence altına alıyorsa, ABD de yüzde 16.5'ini harcayıp 65 yaş altı yetişkinlerin yüzde 20'sini sağlık güvencesinden yoksun bırakıyorsa pek fazla tartışılacak şey yok.
Rakamlar yalan söylemez: ABD'deki sistem müsrif ve adaletsiz. Meselenin manevi yönü de var. Amerikan sistemi pervasızlığıyla hayatları çekilmez hale getiren sinsi bir stres artırıcı.
Bu yüzden bence ortada gerçek bir argüman yok. Başkan Barack Obama'nın söylediği gibi: "Kişi başına diğer ülkelerin bir buçuk katı sağlık harcaması yapıyoruz ama daha sağlıklı olmuyoruz." ABD herkese temel sağlık güvencesi vermeyen yegâne zengin ülke olmak gibi kötü bir şöhrete niye yazgılı olsun ki? Cevap ancak efsanelerde ve yanlış klişelerde bulunabilir; daha verimli bir tartışma için bazı klişeleri eleyelim. Fransızların haklı olduğunu düşündüğümü söyledim. Fakat aynı zamanda haksızlar.
ABD'ye dair kapitalist vahşet diyarı klişesini pekiştirmek mahiyetinde, Avrupa refah devletinin hiçbir unsurunun ABD'de bulunmadığına inanma eğilimdeler. Amerikan sosyal güvenliğini işitse çoğu şoke olur; hükümetin yaşlılar ve yoksullar için yürüttüğü bakım sistemleri, dünyada devletin finanse ettiği en büyük sağlık sistemlerinden biri.
Amerikalılar Fransa konusunda daha az takıntılı, fakat yanıltıcı fikirlere kapılabiliyorlar: Onlara göre, birçok Avrupalı gibi Fransızlar da sosyalist olacak derecede büyük bir devletin pışpışladığı aciz bir kalabalık. Aslında 1980'lerdeki millileştirme hamlesinin felaket sonuç vermesi sonrası Fransa, Avrupa'nın çoğu gibi daha serbest piyasalara ve rekabete doğru ilerliyor. Bu açıdan Amerikanlaşıyor.
Fransız sağlık sistemi kamusal ve özel kaynakların bir karışımına dayalı; sistem temel sağlık hizmetini, işçi ve işverenlerin katkı yaptığı ulusal sigorta fonlarıyla garanti ediyor. Fransızların büyük kısmı bu imkânları özel sigortayla tamamlıyor. Yani iki ülke arasında sağlık konusundaki fark ideolojik değil, verimlilik meselesi. İki ülke de özel ve kamusal olanın karışımını kullanıyor.
Fransa 'sosyalizm'in çok uzağında. ABD'yse sağlığın önemli bölümünü 'sosyalleştirdi'. Asıl fark şu: Fransa herkese sağlık güvencesi sağlıyor, gerektiğinde faturayı ödüyor, maliyetleri ulusal ödeme sistemiyle dizginliyor ve tamamlayıcı özel sigorta için bile kâr amacı gütmeyen sigortaları kullanıyor. Herkese sağlık hizmeti ilkesi kâr güdüsüne baskın çıkıyor. Bunlar gerçek farklar. Fakat Cumhuriyetçilerin Obama'nın planına yönelik 'sosyalizm berbat' nakaratı (ve başkanın Amerikan sistemini 'Avrupalılaştırmak' istediği iddiası) saçmalık. Zira serbest piyasa Avrupa'da gayet diri ve ABD kapitalizmini solculaştırmadan zaten epey 'sosyalleştirildi'.
Yine de Amerikan sistemine dair bazı olgular rahatsız edici. En dikkat çekeni, Obama'nın özel sigortacıları dürüst olmaya zorlayacak bir devlet sigorta seçeneğine verdiği destek nedeniyle kopan yaygara. Cumhuriyetçi tenkitçileri bunu öyle tehlikeliymiş gibi sunuyor ki, sanki tiranlığa karşı özgürlük savaşı veriyorlar. Obama biraz geri adım attı ve bu seçeneği, vazgeçilebilecek 'bir hedefe varma aracından ibaret' diye niteledi.
Geri adım atmamalı. Kamusal seçenek en kutsal ifadesini, devletin herkese sağlık güvencesi sağlaması ilkesinde bulur. Fransa'yı ABD'den ayıran şey, o sosyalist-kapitalist palavralarından ziyade 'hak olarak sağlık' ilkesine bağlılık. (14 Eylül 2009)
Kaynak: Radikal