367 darbesi

CHP'nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi 'toplantı yeter sayısı için 367 gereklidir' dedi ve cumhurbaşkanlığı seçimini durdurdu. Oylamaya katılmayan 180 milletvekilinin dediği oldu. Bu karar çok tartışılacak. Bundan sonra Cumhurbaşkanı daha zor seçilecek, 190 milletvekili olan parti seçimi bloke etme imkanı bulacak.
Mahkeme kararının üzerine Genelkurmay Bildirisi'nin gölgesi düştü. Bu yolu CHP açtı, Anavatan ve DYP uygun zemini hazırladı. İlk turdu 357 oy alan Abdullah Gül seçilemedi. Hatırlatmakta yarar var, Sezer cumhurbaşkanlığı seçilirken ancak 330 oy alabilmişti.

Kendisini askerin sözcüsü gibi takdim eden kimi marjinal medya mensuplarının sağda solda dillendirdiği demokrasiye kasteden 'kara senaryoları' bir süredir işitiyordum; ama doğrusu pek dikkate almamıştım. Geçen hafta bir yazımda bazı çevrelerin cumhurbaşkanlığı seçimini bahane ederek 367 rakamı üzerinden 'yargı darbesi' planladıklarından da söz etmiştim. Ankara artık senaryoların, komplo teorilerinin konuşulduğu bir süreci yaşıyor. Merkez sağ partilerin stratejilerini belirlerken senaryolara itibar ettiğini söylemeliyim. Ağar ve Mumcu'nun cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk tur oylamasına katılmayarak bugüne kapı araladığını hatırlatmaya gerek yok sanırım.

Neresinden bakılırsa bakılsın Türk demokrasisi tarihinin en ciddi sınavından geçiyor. Bir yanda muhtıra yüzünden ağır yara alan demokrasiyi ayakta tutmaya çalışanlar, diğer yanda en hafif ifadeyle demokrasiyi geri plana itenler... Geldiğimiz nokta hiç iç açıcı değil. Siyasi gelişmeler 'muhtıra, müdahale, darbe' kelimelerinin sıkça tekrarlandığı cümlelerle anlatılıyor artık. Demokrasiye, milli iradeye tehdit sadece askerden gelmiyor.

Darbe özlemiyle yanıp tutuşan siyasetçiler var ne yazık ki... Demokrasi dışı arayışların sözcüsü gibi davranan medya yorumcuları var. Türk toplumuna demokrasiyi çok gören ve sabah akşam askere davetiye çıkaran siviller var. Bugünlerde Türk demokrasisinin üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. Öteden beri ara dönem hükümet senaryolarında adı sürekli başbakan veya bakan olarak geçen tipler başkentte boy göstermeye başladı yeniden. Hayatı boyunca girdiği tüm seçimleri kaybetmenin utancını bir kenara bırakarak şimdi 'kurtarıcı' rol kapmanın peşindeler. Hiç hesapta yokken askerin müdahalesi sonucu Türk demokrasisi türbülansa girdi. CHP lideri Deniz Baykal, bu sürecin en esaslı aktörlerinden... Konuyu Meclis'ten mahkemeye taşıyan isim o. Başa çıkamadığı iktidarlarla kavgasını siyaset zemininde değil de bazı kurumları yanına alarak sürdürmek sol siyasetin geleneksel davranış biçimidir. Her ne kadar aksini iddia etse de Genelkurmay bildirisinin yolunu da CHP açtı. CHP sözcülerinin bu tablodan memnuniyeti açıklamalarına yansıyor.

Genelkurmay'ın açıklamasını demokrasi açısından kritize edemeyen Baykal, son açıklamalarıyla herkesi şaşırttı; Anayasa Mahkemesi'nin talepleri dışında vereceği kararı çatışma nedeni saydı, ayrıca hemen gidilecek erken seçime soğuk baktığını söyledi. Bir muhalefet partisinin erken seçimden kaçmasının 'sandık korkusundan' başka sebebi olabilir mi? 2007 Türkiye'sinde anamuhalefet partisi yeniden 'CHP ordu el ele' görüntüsüne büründü. Unutulmaya yüz tutmuş kadim formül hatırlandı ve genç kuşakların zihinlerine kazındı.

İç karartan senaryolar çok da olsa umutluyum ben, Türkiye bu türbülansı da atlatacak. Yol belli; çare sandık, hemen seçim. Bu kadar hengâmenin ardından sözü halka söyletmek en doğrusu. Halkın hakemliğine gitmek, kararı doğrudan iradenin sahibine bırakmak. 'Yeter söz milletindir'... Tıpkı 1950'de olduğu gibi 2007'lerin de gözde seçim sloganı olmaya aday. Başka da çıkış yolu yok. Genelkurmay'ın internetten yaptığı açıklamayla zirveye tırmanan kriz daha fazla yönetilemez. Sandığı çare olarak görmeyen ve başka hesaplar yapan çevreler var çünkü.