Ne yapmamız gerekiyor? Ağlama Duvarı'ndaki resmine bakıp başka türlü düşünürken, Mescid-i Aksa'dakine bakıp 'Gördüdüz mü aslında İlker Başbuğ ne kadar dindarmış' dememiz mi?
Ne Ağlama Duvarı'ndaki duruşu, ne de ellerini açıp dua ettiğini gösteren resmi, İlker Başbuğ'la ilgili kanaat oluşturmaya yetmez. Sadece imam-hatipler konusunda sergilediği saçmalık ve cehaletle bir kez daha basın tarihine geçen Ertuğrul Özkök'ün, sürekli yakındığı 'psikolojik savaş'ın bir parçası olduğunu gösterir. O kadar.
Meseleyi doğru anlamak için bakmamız gereken başka noktalar var.
Birincisi, yeni dönemin iç siyaset kodları. Mesela AK Parti davasının nasıl sonuçlanacağı. Tayyip Erdoğan'ı tasfiye etmek için herşeyi göze alanların, nasıl bir siyasi hesap peşinde olduğu.
İkincisi, İran merkezli olmak üzere tırmanın kriz. Böyle bir krizin zirveye ulaştığı bir anda genelkurmay başkanının kim olacağı, nasıl bir tarza sahip olduğu ve mevcut siyasi iktidarla olan ilişkileri daha da hassas hale gelecektir.
Bunun dışındaki ayrıntılarla uğraşmak, sadece varolan krizi daha da derinleştiriyor. Üstelik, olup biteni anlamamızı da güçleştiriyor.
Peki Ertuğrul Özkök'ün bile söyleyecek söz bulamadığı, Murat Yetkin'in savunamadığı yeni andıç?
Vallahi, ister onaylansın, ister onaylanmasın. Komuta kademesinin haberi olsun ya da olmasın. Bu metinler ve kurgular öylesine berbat ki söz söylemek bile boş.
Size garanti veriyorum. Yeni dönemde de andıçlar bitmeyecek.
Tek merak ettiğim biraz olsun metin kalitesi yükselir mi?
Hepsi bu.
İran ve Türkiye
Bu iki ülkenin bölgedeki önemi ortada. Ancak tuhaflık şurada. Askeri ve ekonomik ilişkilerin en iyi düzeyde olduğu bir dönemde iki ülkenin aydın ve yazarları arasında neredeyse hiçbir diyalog yok. Doğu konferansı dışında bunu deneyen bile olmadı.
Hemen hiçbir medya kuruluşunun en azından Tahran'da bir temsilcisi yok. TRT ve Anadolu Ajansı'nı saymazsak bu ülkeden aldığımız haberlerin pekçoğu yabancı kaynaklı.
Oysa İran'la ilgili gelişmeler, neredeyse tüm bölgenin kaderini etkileceyecek. En çok da bizi.
Biraz daha dikkat, biraz daha ilgi. Biraz daha çaba lütfen.
Buna gerçekten ihtiyacımız var.
Mesut Yılmaz'ın yol arkadaşları kim?
Hani eski başbakanlardan, şimdi Rize'den bağımsız milletvekili, 28 Şubat döneminin meşhur ve de çirkin 'yarasa' benzetmesinin sahibi Mesut Yılmaz, Avrupa Parlamentosu'nda 'AK Parti kapatılıyor, ben buradayım' mesajı verdi ya.
Şimdi de 'Eylül ayını bekleyin, yeni oluşumun hazırlıkları tamam' diyor.
Acaba Mesut Yılmaz'ın yol arkadaşları kimler?
Aklıma hemen birkaç hafta önce katıldığım bir toplantı geldi.
Esasen bu toplantının görünürde siyasi bir yanı yoktu. Program, ANAP eski Diyarbakır milletvekili Abdülbaki Erdoğmuş'un, bir başka eski milletvekili Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu'nun sorularına verdiği cevaplardan oluşan 'Mahsun Mezopotamya' kitabının tanıtımı için düzenlenmişti. (Elips Kitap, Ankara 2008)
Doğrusu gidip gitmeme konusunda kararsızken; üst üste birkaç dostumun 'Oraya mutlaka bir uğra. Bak neler göreceksin' ısrarına dayanamayıp yola düştüm.
İçeri girip salona şöyle bir bakınca dostlarımın ne kadar haklı olduğunu anladım.
Etrafta kim yoktu ki. SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, AK Parti Diyarbakır Milletvekili Abdurrahmar Kurt, DTP'li Sırrı Sakık, Hasip Kaplan, ayrıca güneydoğulu pekçok eski milletvekili, ayrıca çok sayıda gazeteci ve yazar. Kürt siyasetinin önemli isimlerinden Şerafettin Elçi'yi de unutmayalım.
Tabii ki ev sahibi sıfatıyla Abdülbaki Erdoğmuş ve Mehmet Bekaroğlu'da salondaydı.
Bu ilginç tabloyu tamamlayan isim hiç kuşkusuz Mesut Yılmaz'dı.
Nitekim Avrupa'da zehir zemberek konuşan Mesut Yılmaz'ın o toplantıda hakikaten ağzından bal damlıyordu. Demokrasi, özgürlük ve de üstüne biraz 'Kürt sorunu' ekleyince, (DTP'lilere yönelik eleştirisi dışında) konuşması hayli beğeni topladı Yılmaz'ın.
Mehmet Bekaroğlu'nu uzun zamandır tanırım. Üslubu ve siyaset tarzı bana hep itici gelir. Çok iyi anlaşabildiğimiz de söylenemez. Ama şundan eminim. Asla Mesut Yılmaz'la yola çıkmaz. Onun bir şekilde içinde yeraldığı hiçbir siyasi oluşuma dönüp bakmaz.
Abdülbaki Erdoğmuş, daha önce de Kürt meselesinde iddialı bir raporla ortaya çıkmıştı. O zaman Mesut Yılmaz'la beraberdi. Zaten ANAP'ı uzun süre Diyarbakır'da ayakta tutan da özellikle Erdoğmuş'un sahip olduğu itibar ve bir de Zaza olmasıydı.
Bu toplantı neye işaret ediyor doğrusu tam olarak bilmiyorum. Ama bir kitap tanıtımından fazlası olduğu açık.
Yeni bir oluşum mu, bir entellektüel zemin ya da benzeri bir arayış mı? Henüz bilmiyoruz.
Aslında aynı gün öğle saatlerinde Alman Büyükelçiliği'nde kimlerin yemek yediğini bilsek belki daha fazla aydınlanma şansımız olurdu. Ama neyse. Şimdilik bu kadar.
Kaynak: Star