Jakarta’da buluştuğumuz Endonezya parlamentosu üyeleri Mr. Suripto ve Lütfi Hasan İshak, ilk defa gerçekleştirilen Jakarta seçimlerini sormamıza fırsat bırakmadan Türkiye’deki seçim sonuçlarından ve Cumhurbaşkanlığı sürecinden sözü açtı ve “Burada herkes Türkiye’yi konuşuyor!” diyerek sohbeti başlattı. “Gözümüz, işimiz burada ama aklımız Türkiye’de” mesajını ilave ettiler peşinen.
Endonezya, 240 milyon nüfusuyla en kalabalık Müslüman ülke. 1949’da bağımsızlığını kazandıktan sonra 1998’e kadar önce Sukarno ardından Suharto diktatörlüklerini gören 3000 adadan oluşan bu pasifik ülkesi, 2004’te başlayan yeni başkan Susilyo Bambang Yudhoyono (SBY) döneminde eski yüklerinden kurtulup, biriken kirlerinden arınıp kendine gelmeye çalışıyor. Lâkin, yüzyıllarca sömürge, on yıllarca da yerli totaliter yönetimler altında ezilen dev bir ülkenin ayağa kalkması elbette çok mücadeleyi gerektiriyor ve sıkıntılı oluyor.
İslam, Endonezya adalarına Emeviler döneminde, hicri 1. asırda girmiş. Bölgede kurulan ilk İslam devleti olan Sumatra adasındaki Pedir Sultanlığı, 1514’te İslam devleti olarak kurulan Açe Sultanlığına katılmış. 30 yıl süren Açe-Endonezya savaşında on iki binden fazla insan hayatını kaybetti. Tsunami felaketinden sonra gerçekleşen Helsinki barış anlaşması sonucunda Endonezya bölgedeki askerlerini çekmeye başladı ve Açe de bağımsızlık isteğinden vazgeçtiğini açıkladı. Geçtiğimiz yıl Açe valisi ile görüşmemizde bölgenin İslami kurallara göre yöneyilme arzusunu kuvvetli bir şekilde basın önünde ifade etmişti.
Üçü özerk olmak otuz eyaleti bulunan ülke, geçtiğimiz iki ‘S’ (Sukarno ve Suharto) dönemlerinde alabildiğine sekülerleştirilmiş, dinî her türlü çalışmanın ve otoritenin üzerine gidilmiş. Sonuçta bugün, günlük hayatta İslam’ın izlerinin çok az görüldüğü ancak perde arkasında üzeri küllenmiş, alev almak üzere olan köklü bir İslami inanışın izlerini görmek mümkün.
Çoğu İslam ülkelerinde uygulanan plan burada da uygulanmış: Sekülerleşme ile birlikte sefilleştirme politikası icra edilmiş. Yahut zemin ona göre inşa edilmiş. Sosyal doku tarumar olmuş. Gelir dağılımındaki adaletsizlik tavan yapmış. Fakir ile zengin arasındaki makas o kadar açık ki Jakarta sokaklarında rahatlıkla bunu okuyabilirsiniz. Çin, fuhuş mafyasını cesaretlendirip, her türlü ahlaksızlığı ülkeye ihraç ediyor. Yüzde beşlik nüfusuyla ekonomiyi ellerinde tutan Çinliler, sosyal ve kültürel hayatı da tahrip edip, koskoca bir ülkenin geleceğini teslim almaya çalışıyorlar. Uyuşturucu, gençler arasında çok yaygın; her gün bir başka gösteri veya programla yeni nesli tüketen bu hastalığa karşı mücadele edilmeye çalışılıyor. Jakarta’da olduğum gün Gençlik Bakanlığı, gençleri ve aileleri uyuşturucudan sakındırmak için yüz bin kişinin katıldığı büyük bir gösteri düzenlemişti.
Irak’ın Suudi Arabistan’ı yenerek kazandığı Asya Kupası finali 2 Ağustos’ta Jakarta’da oynandı. Final sonrası havai fişeklerle kutlamalar yapılırken Jakarta’nın arka sokaklarında açlığa ve insana yakışmayan hayat şartlarına mahkum binlerce insan vardı. Futbol fanatizmi, uyuşturucu, dev alışveriş tapınakları Endonezya’da da aç ve mutsuz halkı oyalamak için kullanılıyor.
Tabii zenginlikleri çok fazla olan bu ülkenin bu hale gelmesinin başında yolsuzluklar bulunuyor. Yolsuzluk, haraç, rüşvet günlük hayatın rutinlerinden. Sokaklardan devlet dairelerine kadar, yeni süreçte Endonezya’nın üstesinden gelmesi gereken en önemli marazlardan birisi hatta birincisinin yolsuzluklar olduğu âşikâr.
En kalabalık Müslüman ülke olan Endonezya’nın uluslararası sistemdeki yerini, siyasi yapısını ve Endonezya gözlemlerimizi bir başka yazıda tartışalım.