2010’da kimin değerini yeterince bilemedik? 7 gün 24 saatlik haber furyasının ortasında, gerçekten fark yaratan insanlar, Lady Gaga’nın etten elbisesi gibi bir günlük haberlerin gölgesinde bırakıldı. Yılın bu son günlerinde, dikkatimizi daha fazla hak eden birkaç insana bir göz atalım.
‘Kızgın çocuk’ Manning
Bir: Bradley Manning. Hepimiz Julian Assange’a odaklandık, fakat gizli belgeleri asıl sızdıran kişi olan bu genç Amerikalı askere kimse dönüp bakmadı. Zaten adı geçtiğinde de belgeleri CD’yle indiren ve bir ‘garezin’ sonucunda sızdıran kızgın bir çocuk olarak nitelendi.
İşin aslı şu: Manning sadece 18 yaşında, ülkesini ve özgürlük davasını savunacağı inancıyla orduya yazıldı. Kısa süre sonra Irak’a gönderildi; kendisine Iraklı sivilleri ABD’nin yeni Iraklı müttefiklerine teslim etmesi emredildi. Teslim ettiği insanların işkencelerden geçirildiğine tanık oldu.
Bu insanların birçoğuna isnat edilen tek ‘suç’, işgale veya iktidardaki yeni insanlara dair ‘akademik eleştiriler’ yazmaktı. İşkencenin suç olduğunu biliyordu ve ordudaki üstüne gidip neler olduğunu anlattı. Çenesini kapatıp Iraklıları toplamaya devam etmesi söylendi.
Manning, 21 yaşında bu zalimliğe suç ortağı olmamak için, cesur bir tercihte bulundu: İnsan haklarını kendi çıkarlarının önüne koymak. ABD’nin 15 bin Iraklının ölümünü örtbas ettiğini ve iktidara yerleştirdiği Iraklıların işkenceyi sürdürmesine fiilen izin veren bir politikası olduğunu açığa vuran belgeleri buldu ve Amerikan halkının bunları görmesini sağlamanın ahlâki yükümlülüğü olduğuna karar verdi.
Masumların işkenceden geçirilmesi ve öldürülmesi gibi büyük suçları önlemek için kanıtları sızdırmak gibi küçük bir suç işledi. Yedi aydır tek başına bir hücrede tutuluyor; birçok tutuklunun aklını kaçırmasına yol açan ve ABD Ulusal Cezaevleri Komisyonu’nun ‘işkenceden farksız’ diye nitelediği bir cezalandırma bu. En az 80 yıl hapse çarptırılması bekleniyor. İşkenceye izin verenlerse en ufak bir ceza almıyor. Manning’in kararı ‘öfke nöbeti’ değil; adalet ve özgürlüğü savunmak konusunda 2010’un en hayranlık verici tavırlarından biriydi.
Liberya’nın güneşi Sirleaf
İki: Ellen Johnson -Sirleaf. Ekranlarda sıklıkla arz-ı endam eden tek Afrikalı lider, hırıldayan psikopat, Zimbabve Cumhurbaşkanı Robert Mugabe; ekranlara çıkıp çaresizlik mesajları veriyor. Tam zıt kutbunda yer alan şahsıysa nadiren duyuyoruz.
2005’te Liberyalı kadınlar, kitleler halinde Afrika tarihinin ilk kadın devlet başkanını seçmek için sandıklara gitmişti. Bugünün Liberya Cumhurbaşkanı Ellen Johnson-Sirleaf, o dönemde diktatörler tarafından sırf demokrasi talep ettiği için hapse atılan 62 yaşında bir büyükanneydi. 14 yıllık iç savaşla dağılan ülkede güneş gibi doğdu; Liberya devletinin nihayet halkın iradesine biat etmesini sağlayacağını söyledi ve dediğini yaptı.
1992’den bu yana ilk kez elektriği tekrar tesis etti. Okula giden çocukların sayısını yüzde 40 arttırdı. Tecavüzcülere ilk kez hapis cezası getirdi. Şimdi özgür ve adil bir seçimde tekrar seçilmek için yarışıyor. Ona baktıkça, Afrika’nın yol kenarlarında sırtlarında ağır yüklerle yürüyen kadınları düşünüyorum ve kendilerine izin verildiğinde neler başaracaklarını biliyorum.
Yoksulun dostu Sanders
Üç: Senatör Bernie Sanders. 2010’da Amerikan demokrasisinin şirketler ve süper-zenginler tarafından rehin alınması süreci neredeyse tamamlandı. ABD’de zenginlerden muazzam kampanya fonları kapmaksızın seçim yarışına giren neredeyse hiçbir siyasetçi göremiyoruz. Bu nedenle seçildiklerinde haliyle sıradan Amerikalılar yerine zenginlerin çıkarlarına hizmet etmek zorunda hissediyorlar. Bunun sonuçlarını her yerde görebiliyoruz.Bir resesyonda, süper-zenginler için vergi kesintileri yapılırken, en yoksul Amerikalılardan alınan vergiler arttırıldı. Zira Obama da bu konuda Cumhuriyetçilerle anlaştı.
Fakat bir Amerikalı siyasetçi var ki, diğerlerinin yapamadığını yaptı ve Amerika’da demokratik bir siyaset tarzının hâlâ mümkün olduğunu gösterdi. Bernie Sanders 2006’da Vermont’ta bağımsız sosyalist aday sıfatıyla katıldığı seçimi, oyların yüzde 65’ini toplayarak kazandı. Büyük paraları reddedip sıradan vatandaşlarla örgütlenerek, hırsızlara karşı insanların çıkarlarını savunmaya söz vererek kazandı. Sosyalist programıyla en muhafazakâr kesimlerden bile birinci çıktı ve seçilince sözünü tuttu.
Sanders, gerçek bir sağlık güvencesi yasası talep etti, cihatçı üreten feci savaşların sona ermesi için büyük gayret gösterdi, Obama’nın ilkelerini ve halkını satmasını tek başına engelleme çabasıyla Senato’da dokuz saat boyu ayakta durmasıyla Amerika’nın imgeleminde yer etti. Demokrasi işte bunun gibi bir şey.
Mücadeleci Suudi kadınlar
Dört: Baskıya karşı direnen Suudi Arabistanlı kadınlar. Suudi kadın hakları savunucusu Vecihe Huvaydar gibi mücadeleci kadınlar, kendilerine araba kullanmayı, yüzlerini kamusal alanda göstermeyi ve hatta erkek ‘koruyucusunun’ izni olmaksızın tedavi edilmeyi yasaklayan baskıcı bir yönetime karşı ellerinden geldiğince direnmeye çalışıyor.
Sokaklarda şeriat yasalarını uygulayan ve özgür iradesini ifade eden kadınları kırbaçlayan siyahlara bürünmüş adamlar dolaşıyor.
Suudi kadınlar en az İranlı kadınlar kadar korkunç muamele görüyor ama onları ezenler, hükümetlerimizin müttefiki olduğu için, onlar hakkında hiçbir şey duymuyorsunuz.
Huvaydar, kız kardeşlerinin mücadele ederken kırbaçlandıklarını anlatırken soruyor: “Milyonlarca kadının çığlığı niye duyulmuyor ve niye dünyanın hiçbir yerinden tek bir kişi bile karşılık vermiyor?”
İlham kaynağı Avatar
Beş: Gerçek N’avi. Hindistan’ın Kalahandi bölgesindeki insanlar, ‘Avatar’ filminde kendi hikâyelerini gördü. Binlerce yıldır barış içinde yaşadıkları toprakları, Vedanta adlı Batılı bir boksit madeni şirketi tarafından gözlerinin önünde imha ve talan ediliyordu. Yerel protestocular, uluslararası dayanışma çağrıları yaptılar. Böylece Vedanta’nın Londra’daki toplantıları, N’avi gibi giyinmiş insanlar tarafından kuşatıldı. Hint hükümeti sonunda koordineli küresel demokratik baskıya karşılık verdi, şirketin ‘yasayı tümüyle çiğnediğini’ kabul etti. Gerçek N’avi kazandı. Topraklarını kurtardılar.
2011’de bütün o pespaye, berbat haberleri kapatıp buna benzer insanlara dair daha fazla gerçek haber duymaktan hepimiz faydalanabiliriz. Böylece biraz olsun onlara benzemek konusunda kararlılık gösterebiliriz. (24 Aralık 2010)
Kaynak: Radikal