2010 Nobel Ekonomi Ödülü

Ali Polat

Bu yılki nobel ödülü, ABD vatandaşları olan Peter A. Diamond ve Dale T. Mortensen ile Kıbrıs Rum Kesimi’nden Christopher A. Pissarides arasında paylaştırıldı. 1970’lerde başlayan araştırmalar, nobel adayı ekonomistlerin uzun süren çalışmaları neticesinde 1980’lere kadar devam etti ve kendi alanında bir literatür oluşturdu. Bu çalışmaların sonuçları ise daha sonra pek çok piyasa ve durum için kullanılabilecek verilerin elde edilmesini sağladı.

Teorinin kaynağında mikro iktisatta karar alma teorileri olmasına rağmen daha sonra işgücü piyasasının makroekonomik analizlerinde kullanıldığı da görülmektedir.

Çalışmaların kaynağında bazı temel soruların yer aldığını görmekteyiz. Örneğin, işgücü piyasasını incelediğimizde çok sayıda işsiz olmasına rağmen yine aynı şekilde çok fazla sayıda da istihdam imkanı olduğunu görebilmekteyiz. Bunun nedeni nedir? İktisat politikaları işsizlik üzerinde nasıl bir etkide bulunmaktadır? İşte bu yılın nobel ödülü kazanan iktisatçıları bu soruların cevaplanması için çaba sarfettiler ve neticede elde ettikleri cevap sadece işgücü piyasaları için değil farklı piyasalar için de anlamlı sonuçlar ortaya çıkardı.

Klasik piyasa anlayışında alıcı ve satıcıların herhangibir maliyet olmaksızın birbirlerine ulaşabildikleri ve tüm mal ve hizmet fiyatları ile ilgili olarak da tam bilgiye sahip oldukları varsayılır. Fiyatlar bu piyasada belirlenir ve arz talebe eşit olur. Yani kaynaklar tamamen kullanılmakta ve herhangibir arz fazlası veya talep fazlası bulunmamaktadır.

Klasik piyasa anlayışı böyle söylese de gerçek dünyaya bakıldığında teoriden farklılıklar görülmektedir. Satıcılar çoğu zaman alıcı bulmakta zorlanmakta veya alıcılar satıcıya ulaşmakta sıkıntı çekebilmekte ve bunun için de bir takım maliyetlere katlanmaktadırlar. Birbirlerini buldukları takdirde bu anlaşacakları anlamına da gelmemektedir, çünkü satıcının arzettiği mallar alıcının talebine uygun olmayabilir. Ya da, alıcı satıcının fiyatını çok yüksek bulabilirken, satıcı da alıcının mal için verdiği teklifi çok düşük bulabilir. Kısacası bir denge fiyatının oluşması her durumda mümkün olmayabilir. Her ne kadar bazı maliyetlere katlanarak taraflar birbirine ulaşmış olsa da netice itibariyle herhangibir işlem gerçekleşmeyecek ve taraflar yine iş yapacakları (alıcı veya satıcılar) için piyasada araştırma yapmaya devam edeceklerdir. Dolayısı ile taraflar arasında bazı sürtüşmeler olmadan arzu edilen neticeye ulaşma süreci tamamlanmayacaktır. İşgücü piyasasında ya da emlak piyasasında buna benzer bir yapı görülmektedir. Alıcı ve satıcıların tam olarak örtüşmesi için, tarafların uzun bir arama ve bulma çabaları içinde olması, alıcı ve satıcının birbirini bulması, ortadaki varlık için bir denge fiyatına ulaşmaları gerekmektedir ve piyasanın yapısı bu şekildedir.

Yukarıda özetlenmeye çalışılan yapı işte bu yılki nobel ödüllü iktisatçıların üzerinde çalıştıkları konuyu teşkil etmektedir. Peter Diamond bu tür piyasalara ilişkin temel teorilerin gelişmesinde çok ciddi bir çaba sarfetmiş, Dale Mortensen ve Christopher Pissarides ise bu teoriyi daha da geliştirmiş ve işgücü piyasasının analizinde kullanılabilir hale getirmişlerdir. Neticede elde edilen başarı en başta işsizliğin gelişimi ve belirlenmesi olmak üzere bazı önemli iktisadi soruların cevaplanmasında ve anlaşılmasında yardımcı olmuştur.

Kısaca “arama teorisi” olarak da adlandırılabilecek bu teorinin arkasındaki fikir, piyasa katılımcılarının ortak projeleri gerçekleştirmek için işbirliği yapabilecekleri ortaklar aramasıdır. Bu arama faaliyeti, basit bir ürünün alıcısı veya satıcısı olduğumuz durumda, ya da çok daha kompleks ilişkilerin olduğu işveren ve iş arayan, firmalar veya tedarikçileri arasında da geçerlidir.

Akademik araştırmalar için bu bakış açısının uygulanabileceği bir çok alan bulunmaktadır. Konut piyasası örneğin tıpkı işgücü piyasasında olduğu gibi bazı boşlukların (iş/konut) olduğu ve bunların doldurulması için (iş bulmak/konut satmak) belirli bir araştırmanın yapıldığı piyasalardır. Bu “arama teorisi” para teorisi, kamu ekonomisi, bölgesel ekonomi gibi alanlarda da kullanılmıştır.

Teorinin Şekillenmesi

Bir alıcının kendisi için kabul edilebilir bir fiyat bulmasına ilişkin matematiksel modeller de içeren araştırmalar 1960’larda başlamıştı. 1971 yılında P. Diamond piyasadaki alıcıların kendileri için en iyi fiyatı ve satıcıların da -karşı tarafın araştırma davranışlarını da hesaba katarak- kendiler için en iyi olan fiyatı belirlemesine ve fiyat oluşumunu analiz etmesine ilişkin makalesi yayınlaıdı. Klasik rekabetçi denge ile kıyaslandığında çok küçük olan “arama” maliyetlerinin bile sonuçta çok ciddi değişikliklere neden olduğu ortaya çıktı. Aslında, denge fiyatları arama maliyetlerinin olmadığı bir piyasadaki monopolün fiyatlarına yani bir tekelin fiyatlarına eşit olmakta idi. Bu sonucun elde edilmesi ise konuya daha fazla dikkat çekilmesine ve daha fazla araştırma yapılmasına neden oldu. Arama ve eşleşme üzerine 1980’li yıllarda birçok çalışma yapıldı ve farklı piyasalar incelendi. Sonuç itibariyle bir çok cevap elde edildi ve daha önce formüle edilemeyen bir çok yeni sorunun da oluşmasına sebep olundu.

Bu çalışmalardan ortaya çıkan iki görüş şu şekilde özetlenebilir.

a. Piyasadaki bireyler tarafından daha önce dikkate alınmayan dışsal faktörler “arama piyasası” nı belirlemektedir. Örneğin işsiz bir kişi iş arama faaliyetlerini arttırdığı takdirde diğer iş arayanlar için istihdam imkanı elde etmek daha güç olacaktır. Aynı zamanda, istihdam üreten firmalar için de ihtiyaçlarını görme süresi kısalacak, yani daha kolay personel bulacaklardır. Ancak bu dışsal etkiler (bireysel anlamda) iş arayanlar tarafından dikkate alınmamaktadır. 1980’li yıllarda yapılan araştırmalar ve çalışmalar duzenlenmemiş yani bir anlamda mevzuatı bulunmayan “arama piyasaları” nın etkin bir sonuç üretmeyeceğini göstermiştir. Bazı durumlarda kaynakların tam kullanımı da düşük kalabilecektir.

b. İkinci husus ise ilgili bir sorudan ortaya çıkmaktadır. Klasik rekabet modelinde düzenlenmemiş piyasaların çıktısı, yani netice hem etkin hem de tektir. Ancak arama maliyetlerinin de eklendiği bir piyasada birden fazla piyasa sonuçları elde edilebilir. Bu sonuç P. Diamond tarafından elde edilmiş ve aynı iktisatçı bu sonuçlardan ancak bir tanesinin en iyisi olduğunu da göstermiştir. Dolayısı ile hükümetlerin bu en iyi sonuca ulaşmak için ve bu sonucu bulmak için çaba sarfetmelerine ilişkin bir dolaylı sonuç da bu çalışmadan elde edilmektedir.

İşgücü piyasası için bir model oluşturulması

Yaptıkları bazı çalışmalarla Dale Mortensen ve Christopher Pissarides sistematik bir şekilde teoriyi geliştirip, işgücü piyasasını incelemek için kullandılar. Özellikle de bu piyasa içinde işsizliğin belirlenmesinde kullanılmıştır. Bunun sonucunda nobel ödüllü iktisatçıların isimlerinin baş harflerinden oluşan DMP modeli ortaya çıkmıştır. Bugün, bu model işsizliğin, ücret oluşumunun ve iş imkanlarının analizinde en sık kullanılan araçlardan birisi olma özelliğini taşımaktadır.

DMP modeli işsizin iş arama faaliyetlerini, firmaların işe alma davranışlarını ve ücret oluşumunu incelemektedir. İş arayan ve işveren birbirlerini bulduğunda ücretin oluşumunda işgücü piyasasının durumu belirleyici olmaktadır. (işsiz kişilerin sayısı ve istihdam imkanlarının bolluğu). Bu nedenle, model farklı işgücü piyasa faktörlerinin işsizlik üzerine olan etkilerinin, işsizliğin ortalama süresinin, istihdam imkanlarının ve reel ücretlerin belirlenmesinde kullanılabilmektedir.

Uzun bir süredir işgücü piyasalarındaki dalgalanmaların ya yüksek işsizlik ve az istihdam imkanı veya düşük işsizlik ve çok sayıda iş imkanı arasında dalgalandığı bilinmektedir. Bu ampirik yapıya ingiliz iktisatçı William Beveridge’in isminden mülhem Beveridge eğrisi adı verilmektedir. Örneğin aşağıda yer alan Beveridge eğrisi 2000 yılında ABD ekonomisinin yapısını göstermektedir. DMP modeli bu eğrinin teorik açıklanmasında da yardımcı olmaktadır. 


 
DMP  modeli, bu eğrinin pozisyonunun açıklanmasında ve eğri üzerinde ekonominin durumunun izah edilmesinde işe yaramaktadır . Eğer işsizlik ve iş imkanları ters yönde ilerlerse, bu değişiklikler konjonkturel dalgalanmalarda görülen işgücü talebindeki değişiklikleri yansıtmaktadır. Eğer işsizlik ve iş imkanları aynı zamanda yükselirse işgücü piyasasının performansındaki değişikliklerle daha doğal bir açıklama getirilebilecektir. Örneğin, piyasadaki eşleşmenin zayıf olması veya belirli bir piyasa durumunda işsizliğin daha uzun sürmesi olabilir. DMP modeli Beveridge eğrisini ampirik iş gücü piyasası analizlerinde teşhis amaçlı kullanılan bir araç haline getirmiştir.

Bu teoriden işsizlik sigortasının etkilerinin incelenmesinde de yararlanılmıştır. Teori, işgücüne yapılan cömert ödemeler daha yüksek işsizliğe ve işsiz için de daha uzun iş arama süresine neden olmaktadır.

Kısacası, bu “arama teorisi” işgücü piyasasındaki alınacak önlemler için bir iktisat politikası aracı olarak gelişmiş ve yerini almıştır. Bunun yanında sosyal fenomenlerin de analizinde kullanılabilecek bir alt yapı sağlamaktadır.

Çalışmanın önemini ortada olmakla birlikte bu çalışma için bu yılın seçilmiş olmasının da küresel kriz nedeni ile tüm dünyada ortaya çıkan istihdam sorunları ve iş imkanların ile ilgili bir hatırlatma olduğu da düşünülebilir.