1990'dan bu yana 1588 kişi ihraç edilmiş

 


Her Yüksek Askeri Şura toplantısı, bir kısım asker ailelerinde derin endişelerle takip edilir.
-Acaba bu toplantıdan o karar çıkacak mıdır?
O karar, ihraç kararıdır.
Yıllarınızı vermişsinizdir, madalyalar almışsınızdır, dağlarda terörle mücadelede can pazarından geçmişsinizdir, ama bir kere size takılınmıştır.
Eşinizle birlikte sosyal etkinliklere katılmakta mısınızdır?
Siz çağdaş bir yaşam içinde misinizdir?
Ya da bodoslama bir soru:
-Eşiniz başörtülü müdür?
Dindar bir insansınızdır.
Subay olmanın dindarlığa aykırı olmadığını düşünmekte, hatta bunun, askerlik hizmetini yürütürken çok daha kutsi duygular verdiği inancındasınızdır.
Ama bir süredir Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde İslam'la ilişkinin bazı boyutlarda problem teşkil etmeye başladığını görmüşsünüzdür.
O zaman, herhangi bir kazaya kurban gitmemek için hayatınızda İslami görünülürlüğü azaltmışsınızdır.
Namazı görünen yerlerde kılmamakta, eşinizin başörtülü olarak ortada görünmemesine itina etmektesinizdir.
Ama bazı şeyler nasıl azaltılır? Bazı şeyler nasıl çoğaltılır?
Namazsız bir insan olabilmek.
Ya da
Başörtülü bir eşten kurtulmak...
Ya da, çağdaş yaşam görüntüsü vermek için alkol kullanmaya başlamak...
Bazen gemileri yakıp bunları bile yapmışsınızdır. Ama hala oralarda bir yerde, eski dosyaların durduğu endişesi içinizi yakmaktadır.
-Ya bu YAŞ'ta benim dosyam devreye girerse?
Türkiye, bu başörtüsü meselesinde yaşadığı kafa karışıklığını başka hiçbir şeyde yaşamamıştır, dense yanlış olmaz.
Bir yerde eşi başörtülü olan subayı ordudan atıyorsunuz, öte yanda şehit cenazelerine başörtülü anneler, eşler, kız kardeşler kapanıyor.
Bu manzaralar, bu "Eşi başörtülü subay" dosyalarını re'sen ihraç için YAŞ'a getirenlerin içinde bir tereddüt doğurmaz mı diye düşünüyorum çoğu zaman.
-Yahu, acaba biz bir yerde yanlışlık yapmıyor muyuz?
-Acaba biz, bu tavrımızla milletin yüreğini kanatmıyor muyuz?
Bir soru:
-Bilin bakalım, 1990 yılından bu yana, YAŞ kararıyla ordudan ihraç edilenlerin sayısı kaçtır?
Bilmiyorsunuz, öyleyse sıkı durun
-Tamı tamına 1588 kişi...
Bunların hiçbiri yargılanmamış. Üzerlerine "disiplinsizlik" damgası vurulup vurulup, YAŞ'ın önüne getirilmiş ve ihraç edilmişler.
Peki hangi suçları disiplinsizlik niteliği taşımış?
Bunu bilmek hakları değil mi?
Eşlerin başörtüsü bir subay için nasıl bir disiplinsizlik oluyor?
Yoksa sizinle birlikte eşiniz de askeri disiplin içine mi giriyor?
Yoksa eşler için de başörtüsüz olmak gibi bir üniforma mı var?
Dindar bir subay olmanın hangi ölçüsü disiplin içindedir, hangisi dışındadır?
Dindar olmayan bir amirin dindar birisi hakkında dosya tutması adaletin içinde midir?
Tam 1588 kişi...
Bunlara emek vermişsiniz, yetiştirmişsiniz, ihraç edilenler içinde albay, general rütbesinde olanlar bile var, öyleyse uzun süre hizmet almışsınız, sonra...
Hangi suç onları ihraç edilebilir hale getirmiş?
Yasayla belirtilmiş bir suç olsaydı. Türkiye bir hukuk devleti, mahkemeler var, insanlar yargılanmadan mahkum edilemezler, insanlar bağımsız mahkemelere sevk edilseydi, suçları sabit görülseydi, gerektiğinde temyiz imkanı olsaydı ve yargı kararıyla insanların içi durulsaydı.
-Biz attık, doğru yaptık.
Şu anda YAŞ kararıyla gerçekleşen ihraçlardaki mantık budur.
Ve bu, Türkiye'nin hukuk devleti niteliğini yaralayan bir şeydir.
1588 kişi içinde bir tek kişi bile haksız sebeplerle ihraç edilmişse birilerinin vicdanı kanamalı bu ülkede...
Ya 1588 kişinin ihracı haksızsa...
O zaman tüm ülkenin vicdanı kanamalı değil mi?
Ben, bu YAŞ ihraçlarıyla, aslında, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne de büyük zarar verildiği düşüncesindeyim. Kolunu kanadını kesiyorsunuz bir yerde kendi vücudunuzun. 
Yargı yolu kapalı, çünkü "Ya geri dönerlerse, ordunun disiplini ne olur?" kaygısı seslendiriliyor.
Oysa, ordu disiplini için asıl problem, haksız bir kararla silah arkadaşının atılmasına yol açan sicil amirinin durumundan kaynaklanır.
-Bunun eşi başörtülü, bu içki kullanmıyor, bu dindar çevrelerle ilişkili, bu balolara gelmiyor...
Bir silah arkadaşının dosyasına böyle jurnaller yazmak, askeri karakter açısından sağlıklı mıdır?
Bir de bu meselenin asker – halk ilişkilerinde açtığı yarayı dikkate almak lazım. Orada ne yaralar açılıyor, YAŞ ihracına imza atanlar bunun farkında mıdır?
Neresinden baksanız problem...
Ton söz olarak ancak şu söylenebilir: Türkiye, bu yargısız infazların yükünden kurtulmalı.