13 Eylül'den sonra birbirinize ne diyeceksiniz?

 

Türkiye 12 Eylül’de yapılacak referanduma kilitlenmiş durumda. Liderler, partilerinin siyasal tercihlerine uygun olarak tüm Türkiye’yi dolaşıyorlar. Neredeyse her gün birden fazla il/ilçede halkın karşısına çıkıyorlar ve ‘evet’ ya da ‘hayır’ için oy istiyorlar. 

Ancak tam bu noktada büyük bir sorun karşımıza çıkıyor. Sonuçta 12 Eylül’de yapılacak olan bir referandum, yani hazırlanan Anayasa değişiklik paketinin halkın oyuna sunulması - kabul edilecek ya da reddedilecek. Ancak liderlerin Türkiye’yi dolaşırken ve halka hitap ederken yaptıkları konuşmalar ve kullandıkları üsluba bakıldığında gördüğümüz tablo 12 Eylül’de - a) referandum değil genel seçim varmış gibi, b) asgari siyasi/insani nezaketi dışarıda bırakan bir söylem söz konusu. Liderler konuşmalarında anayasa paketinden çok birbirlerinin kişisel görünümlerinden, özel hayatına, boyuna, soyuna kadar referandumla ilgisi olmayan bir söylemi ısrarla sürdürüyorlar. 

Kılıçdaroğlu örnekleri
İsterseniz birkaç örnek verelim. Önce CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ndan; Başbakan’a hitaben; “ ... Ben de rica ediyorum, Recep bey de bir baksın kimleri görecek? Kalpazanları, ihaleye fesat karıştıranları, kul hakkı yiyenleri görecek. İstiyorsa kendine tek tek isim de verebilirim.”

“Allah’a çok şükür boğazımızdan aşağı haram lokma inmedi. Allah’a çok şükür, çiğ yemedik ki karnımız şişsin. Ama, senin aklın fikrin yemekte. Nerede bir şey olsa, yemek... Fındık diyorum, fındık yemekten bahsediyor, kayısı diyorum, yemekten bahsediyor. Yiye yiye doymadın mı? Allah gözünü doyursun. Bırak, biraz da millet doysun. Bunlara dersini vereceğiz. Fakir-fukara edebiyatı yapanlar, Allah, peygamber diyerek din sömürüsü yapanlar, hepsi han hamam sahibi oldu.”

“Bunlar, bölücüdür. Bölücülere inanmayın. Bölücüler, ülkeyi böldüler, kardeşi kardeşe düşman yaptılar. Ama biz bölünmeyeceğiz. Tek yürek olacağız. Diri, iri olacağız, onurlu Türkiye’yi ayağa kaldıracağız.”

“Anayasa değişikliğine ‘evet’ mi ‘hayır’ mı diye size geliyorlar. Görüşlerinize başvuracaklar. Anayasa değişikliği sizin hangi sorununuzu çözüyor? Bu Anayasa değişikliği bir adamın sorununu çözüyor. Recep’in Yüce Divan sorununu çözüyor. Buna izin verecek misiniz? Recep, Yüce Divan’a gitsin mi gitmesin mi? Eğer bu ülkede yolsuzluk yaptıysan, malı götürdüysen, yürütme organının başında yürütme işi yaptıysan, kusura bakma, senin bu
Anayasa’na ‘hayır’ diyeceğiz”

Erdoğan’dan örnekler
Birkaç örnek de Başbakan Erdoğan’dan verelim. Kemal Kılıçdaroğlu’na; “Biz ucuz polemiklerin içinde değiliz. Biz, ufku ve vizyonu olmayan siyasetçilerden olmadık, bundan sonra da olmayacağız. Onlar her gittikleri yerde iftira atıyorlar, milletin gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar. Onlar milletten utanmıyorlar, hakaret yağdırıyorlar, küfürnameler diziyorlar. Tutturmuşlar, Başbakan’ın boyu ne kadar? Yahu bu sorulur mu Başbakan’a? Benim boyuma yetişemezsen halin ne olacak? Buradan muhaliflere sesleniyorum; boyum 1.85 al tepe tepe kullan. Ama önemli olan boy değil önemli olan soydur, soy.”

“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Dersimli. Dersim ile ilgili ne söylediklerini biliyorsunuz değil mi? Vergi vermediler diye Dersim’in köylerini kim bombaladı? Zamanının, o zamanki Cumhurbaşkanı’nın emriyle... Kimdi? İsmet İnönü, CHP’nin başındaydı. Yani CHP bombaladı. 20 bin, 30 bin, 40 bin, 50 bin kişinin yargısız infaz edildiği söylenir. İnsaf ya. İşte sizin cemaziyülevveliniz bu. Gelin de siz bunu temizleyin önce.”

“Günlerdir düz mantık yürüterek, sonuca varmaya çalışıyor. Ne diyor? ‘27 Nisan bildirisinden sonra AK Parti’nin oyları arttı. Öyleyse AK Parti 27 Nisancılarla işbirliği yaptı.’ Bir düz mantık da benden. CHP’de kirli bir senaryo devreye sokuldu. Bir kaset skandalı ortaya çıktı. Ardından ne oldu? Şu andaki genel başkan, o günkü genel başkanı evinde de ziyaret ettikten sonra ‘Adaylık düşünmüyorum’ dedi. Sonra ‘Adayım’ dedi. Hemen ardından kurultaya gidildi ve şimdiki yönetim ortaya çıktı. Kaset olayında kim kazanç sağladı? O zaman bu kasetin mimarı kim? Görüyorsunuz değil mi? Ne tür fırıldaklar dönüyor? Kaset olayı kimin ekmeğine yağ sürdü? Kaset skandalından sonra kim Genel Başkan oldu? Kim kiminle işbirliği yaptı da bu sonuç ortaya çıktı? Cevabını ben vermiyorum, cevabını CHP’nin genel başkanı versin.”

Devlet Bahçeli’ye; “Gitti, 411’deki itirazcıların yanına takıldı. Burada iptal edilen milletin meclisinin iradesi değil miydi? Başörtü düzenlemesine destek veren MHP’nin iradesi değil miydi? CHP’nin statükocu ittifakına takılmak MHP’ye yakışıyor mu? CHP’nin 27 Mayıs öncesi üstlendiği rolü şimdi MHP üst yönetimi üstlenmiş. Beni Yüce Divan’a göndereceklermiş. Bay Kemal ne diyorsa bay Bahçeli de aynı şeyi söylüyor. MHP Genel Başkanı, yönetimi neden CHP’nin ağzıyla konuşuyor? Ne yazık ki MHP’yi CHP’nin yedeğine soktular.”

Bahçeli’den örnekler
Bir iki örnekte MHP lideri Devlet Bahçeli’den. Başbakan Erdoğan’a; “Aydın’a gidiyor rahmetli Adnan Menderes’i istismar ediyor, Eskişehir’e gidiyor, rahmetli Hasan Polatkan’ı istismar ediyor, Meclis’e geliyor, 12 Eylül’de idam edilen ülkücüleri istismar ediyor, mektubu eksik okuyor, milliyetçiliğin üstünü örtüyor, sonra da Meclisteki grubuyla birlikte ‘hadi ağlayalım’ diyor.  ...30 yıldır bir damla gözyaşı döktün mü? Sen bunlar idam edilirken bir damla gözyaşı döktün mü? Sen o zaman İETT’te EGO spor’da top koşturuyor, vakit geçiriyordun. Bu oyuna son vermek lazım. AKP, istismardan vazgeç. Şimdi ‘beni Yüce Divan’a göndereceklermiş’ diyor. ‘Bizim ölümden korkumuz yok’ diyor. Devletin imkânlarıyla açılışlar yapıyor. Geçmiş dönemlerde olduğu gibi mitingler yapıyor, çıkmış oraya alaylı alaylı konuşuyor. ‘Ölümden korkumuz’ yok diyor.  ... Şimdi de kalkmış aklınca yiğitlik taslıyor. Milletten aldığım güç bir gün gerçekleşirse, seni Yüce Divan’a göndermezsem namerdim.”

“Ve özellikle, terörle mücadelenin gerektirdiği iradeye ve niyete sahip olmadığı anlaşılan ve bölücülüğe şirin görünerek ucuz siyasi hesaplar peşinde koşan Başbakan Erdoğan’dır”

Yukarıdaki örneklerin alıntılandığı konuşmalarda ‘Anayasa değişikliği’ değil, kişisel polemikler ön plandadır. Aslında biraz daha arşiv çalışması yapsak daha sert polemik ve söylemlerde bulmak da mümkün.

Liderler toplumu bölüyor
Peki bu söylemlerin referandumun sonucuna yararı var mı? Yok. Olması da mümkün değil.

Hemen ifade edelim ki, liderlerin bu üslup ve içeriği düzeysiz sayılabilecek konuşmaları sadece kendileri için toplumsal bir itibar kaybına yol açmıyor, belki farkında değiller ama aynı zamanda toplumda ciddi bir zihinsel kirlenmeye de  yol açıyor. Bu söylemler karşılıklı olarak referandumu bir güven oylamasına dönüştürmektedir. Burada bütün siyasi partilere sağduyu ve sorumluluk çağrısı yapmak çok mu haddini aşan bir şey olacak bilemiyorum ama buna ihtiyaç var. Kabul edelim ki, en büyük sorumluluk hükümete yani AK Parti ve lideri Erdoğan’a düşmektedir. Kendisine yönelik tüm sataşmalara kulağını tıkayıp, anayasa paketini topluma daha iyi anlatmalı ve referandumun partisi için bir güven oylamasına dönüşmesini önlemelidir. Bunun için hala şansı vardır. Üstelik bunu yapması için elinde 28 maddelik anayasa paketi, kamuoyu araştırmaları ve sekiz yıllık iktidar geçmişi vardır.

İkinci olarak sorumluluk CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na düşmektedir. Aslında belki işi hem zor hem de kolay olan liderdir Kemal Kılçdaroğlu. İşi zordur, çünkü anayasa değişiklik paketine özünde karşı olduğuna dair bir açıklama yapmamıştır. Paketin sadece yüksek yargı ile ilgili maddelerinden şikâyetçidir. Bu yüzden Türkiye gezisinde paketten çok AK Parti’yle, Erdoğan’la kişisel polemiklere girmektedir. Referandumu bir güven oylamasına dönüştüren bu hamle ile Kılıçdaroğlu AK Parti karşıtlarının oylarını kendisine çekmeyi başarabilmektedir, ancak referandumda çıkacak muhtemel yüzde 60+ ‘evet’ oyunun CHP’de 13 Eylül’de yeni fırtınaları koparacağının da şimdiden bir yere kaydedilmesinde fayda var.

Son olarak MHP ve lideri Devlet Bahçeli’ye gelirsek, aslında bu süreçte en makul siyaseti izleyeceğini umduğumuz lider olmasına rağmen o da zaman zaman söylemlerini polemiğe dönüştürdü. Ancak kendisinin bu süreçte CHP ve lideri kadar başarılı olma şansı görünmemektedir. Çünkü Bahçeli’nin ve MHP’nin esas rahatsızlığı tabanındaki bazı ülkücü gruplarin anayasa paketine ‘evet’ oyu vereceklerini açıkça beyan etmiş olmalarıdır. Bu durum parti üzerinde belli bir baskı oluşturmaktadır ancak MHP’nin bu zorluktan kurtulmasının yolu kişisel polemiklere girmek yerine ‘hayır’ gerekçelerini daha makul argümanlarla topluma anlatmasıdır. Aksi durum, MHP için sadece referandumda başarısızlık değil 2011’de yapılacak ilk seçimde baraj altında kalma riski de taşımaktadır.

Son olarak şunu da belirtelim. Liderlerin meydanlarda halkın yüzüne bakarak diğer liderler hakkında söylediklerine siyasetin dışında bir de insani gözle bakmaları ve düşünmeleri gerekir. Her liderin ailesi, çocukları, torunları ve onların arkadaşları vardır. Ve daha önemlisi bu liderler 13 Eylül’den sonra yine çeşitli platformlarda yüz yüze bakacak, tokalaşacaklardır. Toplumun siyaset ve siyasetçilere yönelik halihazırda oldukça yıpranmış inancının ve güveninin bu şekilde seviye gözetmeyen küçük hesaplarla zedelenmesi genç nesillere açıklanamayacaktır. Ve yarın büyük bedellerin ödeneceği de aşikâr...

Yusuf Engin: Saadet Partisi Genel İdare Kurulu Üyesi

 


Kaynak: Radikal