Bir siyasal sistemin sınırları içinde anlamı, gereği ve karşılığı olmayan bir siyasal sorun nasıl üretilir? Referanduma sunulacak maddeler arasında yer alan geçici 19. maddedeki "On birinci cumhurbaşkanı seçiminin ilk tur oylaması, bu kanunun Resmî Gazete'de yayımını takip eden kırkıncı günden sonraki ilk pazar günü, ikinci tur oylaması ise ilk tur oylamayı takip eden ikinci pazar günü yapılır." hükmünden üretilen "siyasî kriz" alışkın olduğumuz bu duruma yepyeni bir örnek.
Krizi çıkartan da her zamanki gibi CHP lideri Baykal. Baykal faktörü krizlerin "neden" çıkartıldığına dair de bir fikir veriyor. Yeni bir savaşa girişen lider, partisinde de savaş şartlarına uygun bir "olağanüstü hal" ilan edecek. Mart ayındaki kongreye muhaliflerini bu savaş şartları yüzünden susturmayı başarmış bir lider olarak girecek. İç ve dış siyaset arasındaki tarihsel bağ, partilerin iç sorunlarına da uyarlanabilir. Eğer içerideki sorunu çözemiyorsanız hemen bir dış sorun icat edersiniz. Dış sorun içeriyi kenetleyeceği için, iç sorununuzu çözmüş olursunuz.
Huzursuz ve çaresiz görünen medyanın da bu sorun üzerinden kendi içlerindeki çöküşü durdurmaya ve itibarlarını korumaya dönük hamlelere girişmeleri uzak bir ihtimal değil. Durumdan son derece rahatsız eski düzen sahiplerinin, güç ve çıkar kaybına uğrayan sermaye gruplarının da ilan edeceği seferberliği dikkate alırsak, sorun ne kadar saçma olursa olsun, sorunun ciddi bir kriz potansiyeli taşıdığı aşikâr. Sonuçları benzemeyebilir; ama 367 krizinin başında CHP lideri Baykal da dahil olmak üzere konuyu kimsenin ciddiye almadığını hatırlayalım. Kaybedecek zaman, enerji bir yana; krizin kendisi peşinen saçma olduğu için zorlamalarla toplumsal barışa ve huzur ortamına zarar verebilir. Allah'tan MHP, öncekine benzer şekilde krize prim vermeyeceğini göstererek kara bulutları dağıttı. Yine de Baykal'ın büyüteceği saçmalığa sınır getirmek çok zor. Krizin kendisi gerçekten saçma. Kriz çıkartan yorum, referandumun kabulünden 40 gün sonra "11. cumhurbaşkanı seçiminin yapılması" istikametinde. Ne var ki, 11. cumhurbaşkanı mevcut anayasa hükümlerine göre zaten seçilmiş durumda. Bu durumda ne yaparsak yapalım, referandumdan sonra yapılacak seçimi ister 40 gün sonra yapalım ister 7 yıl sonraya bırakalım, yaptığımız seçimde "12. cumhurbaşkanı" seçilmiş olacak. Bu durumda "Geçici 19. madde"de yer alan "11. cumhurbaşkanı" ibaresi "mutlak butlanla batıl" bir hüküm durumuna girecek. Yani, matematik bilgimizi zorlayarak, sayıların yerini değiştirmeden bu hükmü uygulamak imkânsız.
Pek kimsenin farkında olmadığı, kriz simsarlarının da gözünden kaçan bir ince ayrıntı daha var. Geçici 19. madde aslında "11. cumhurbaşkanı" demiyor; "11. cumhurbaşkanı seçimi" diyor. Bu durumda cumhurbaşkanının 11. cumhurbaşkanı olması değil, seçimin 11. seçim olması önemli. Bu durumda 61 anayasası dönemine kadar birden fazla seçimle, birden fazla dönem Çankaya'da oturan Atatürk, İnönü ve Bayar'ı istisna edip, cumhurbaşkanı seçimlerini Cemal Gürsel'den itibaren dördüncü olarak başlatırsak, Gürsel ve Kenan Evren'in seçimlerine dair yeni yorumlarda bulunabiliriz. En yakın ve herkesin hatırlayacağı örnek Kenan Evren'in cumhurbaşkanlığı makamına oturması. Evren, hepimizin hatırlayacağı üzere bu makama seçimle gelmedi. Seçimin olabilmesi için birden fazla adayın olması veya fiilen tek adaylı bir seçim olsa bile adaylığın diğerlerine açık olması gerekir. Bu yüzden referandum seçim değildir ve referandumla cumhurbaşkanı olan Evren, seçimle gelmiş bir cumhurbaşkanı sayılmaz. Kısaca tarihimizde "7. cumhurbaşkanı seçimi" hiç yapılmadı. Cemal Gürsel için de benzer yorumlar yapılabilir. Bu durumda, cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili referandum halka sunulduktan ve kabul edildiği takdirde anayasa hükmüne dönüştükten sonra yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi, yoruma göre dokuzuncu veya onuncu "cumhurbaşkanı seçimi" olacaktır.
Soruyu tam da geçici maddede yer alan ibareye uygun soralım: "11. cumhurbaşkanı seçimi" hangisi olacaktır? Aslında makul olanı, önümüzde duran gündemlere kriz çıkartmak niyetiyle değil, iyi niyetle yaklaşmak.
Kaynak: Zaman